21.3.12

Mesajınız var!!

  Kimse hazırlıksız yakalanmak istemez! İyi hazırlanmış bi yalan ya da süper kurgulanmış bir bahaneyle cevaplamak isterler insanları. Tam da bundandır işte telefonda bi alo demekten korkmamız, artık basmaktan rengi gitmiş tuş takımlarımıza saldırmamız.
  Çoğu kez cevapsız çağrı olmaz telefonumuzda -varsa bile ya anneniz ya da babanızdır yalan mı?- ama bir saat telefonuna bakma milyonlarca ileti gelmiş olur. Kimse tenezzül edip aramaz seni. Atar mesajı bekler.. cevap yok mu? Bi mesaj daha atar yine bekler..
  O bekleme anında neler mi olur? bi sürü senaryo.. yok gördü de cevap atmadı, yok ya kesin görmedi, acaba kontörümü yok, bu telefonların işi de hiç belli olmaz belki de mesajım iletilmedi diye başlayan ucu bucağı olmayan cümlelerimiz. He bir de cevapsız kalan mesajlarımızın gidip gitmediğini birkaç kez kontrolden geçiririz, arada telefonun tuş kilidini açıp bakarız mesaj geldi mi diye. -hayır yani bu kadar sabırsız insanlarız, bu kadar cevap manyağıyız niye kaçarız şu aramadan, işte bi cevaplaması güç çelişki daha- Ama yılmayız, bu kadar ince hikayeler uydurmak yerine tek bir tuşla sesini duyurmak zordur. Çünkü yalan duymaya alışkın değildir kulaklarımız, gören gözlere kıyasla. Aniden hikaye uyduracak yetenek öyle herkeste olmaz; ve bunu sende çok iyi bilirsin..   

                                                                             'You've got Mail'

  Neyse artık içimi döktüm rahatladım. -dediğim laflara aldanıp bu kız mesaj atmıyor sanmayın, alasını atar aramadan da hayalet görmüş gibi kaçarım- Artık geleyim filmimize..
  Başlığı ilk gördüğünde hangi filmden bahsedeceğimi tahmin eden mutlaka olmuştur. Tabi filmi izleyeniniz varsa onlar bilir; bu mesaj telefondan değil internetten geliyor.. Evet,  Meg Ryan ile Tom Hanks’i birlikte izlediğimiz 90ların bilindik romantik komedisinden bahsediyorum. Hani online aşkların popüler olduğu dönemler..
  Ne zaman izledim hatırlamıyorum, ama sanırım uykumun kaçtığı bi gün televizyonda karşılaşmıştım kendisiyle. Üstünden yıllar geçti sanırsam ki filmin ana hatları dışında pek de bir şey hatırlamıyorum. Ee gayet normal tabi.. ama hoştu diye hatırlıyorum -yarısında göz kapaklarıma yenik düşmediğime göre- korkmayın kulağa ninni gelen filmlerden değil. Yani iyi bi romantik komedi tercihi olabilir, aklınızın bi köşesinde dursun:)

dipnot*: mail kutusunu açtığınızda, telefonunuza baktığınızda sizi en çok mutlu eden şey mesajınız var yazısıdır sanırım. Mesajın kimden geldiğini anlayana kadar olan zaman diliminde gözlerde merak pırıltıları görülür, ve zaman kaybedilmeden tıklanır. Hele bir de beklenilen bir mesaj varsa; o zaman kalp ritmi de girer ki işin içine eyvahlar olsun. Öyle değil mi? Hadi itiraf edin^_^

E.
  

20.3.12

Ya olsaydı?

“yıldızların parlaklığında kuşku var
 güneşin hareketinde de öyle
 gerçekler bile yalan söyler
 ama sana aşkım asla”

  “ya” demek bi korkaklık sonucu değil mi? “ya” demenin, Juliet’i balkonda öylece bırakan Romeo’dan ne farkı varki..  balkon altında fısıldamaktan başka bir şey yapamayan Romeo dememiş midir acaba “ya onu balkondan aşağı indirseydim” diye..
  Herkes Romeo-Juliet gibi bir aşk yaşamak ister. Her kız  Shakespeare dizelerinden fırlayan o bıçkın aşık Romeo’yu arar. Sadece balkon altı serenat için mi yani? Birkaç sone için mi? Sanmam.. aşkına zehir karıştırdığı için; ölümlü vücutlarıyla ölümsüzlük iksirini birkaç damla zehirle buluşturduğu için..
  Her aşık gitsin ölsün demiyorum tabi! Ama aşkın peşinden kaç kilometre gidilir ki? Dünyada kaç tane Lorenzo varki:)

                                                                                       'Letters to Juliet'

  Düşün! Uzun yıllar önce Juliet’e bi mektup yazdın; yardım için, akıl için, cesaret için.. ama cevap gelmedi, sende korktun kaçtın. Sonra bi baktın cevabı tam 50 yıl sonra geldi. “ya olsaydı!” dedi sana mektup, eğer gerçekten aşıksan zaman kifayetsiz kalmaz mı dedi. Ne yapardın bu durumda? Sanırım ben; pişmanlığın dibine vurur, iki damla gözyaşı akıtır, belki bi kaç satır bir şey yazar, mektubu güzel bi kutunun içine koyar kutuyu kapatırdım. Ama Claire öyle yapmadı, kapı kapı Lorenzo Bartolini’yi aradı. Sonuç? Gerçekler bile yalan söylerken filmler kadar masum olunabilir mi?

dipnot*: Sofie o balkona çıkmasaydı, letters to Juliet bu kadar masalsı olmazdı!
dipnot**: filmlerdeki aralara karışmış, gözden kaçmış sözleri bulmayı seviyorum. tıpkı Charlie’nin dediği söz gibi  “neden bugün okula gittiğim pazarlar gibi hissediyorum?”
hımm öyleyse.. hiç bitmesini istemediğimiz pazarlarımız bol olsun! Goodluck^.^

E.