16.5.12

Aynaya bakıp, kendini tanımaya çalışmak gibi..

  İzlemek deyince ne gelir akıla? Ne izlenir? Ne biliyim.. mesela tiyatro izlenir, sinema izlenir, maç izlenir.. peki ya seyirci? Onu izlemek kimin aklına gelir ki?
                                                   
  Birilerinin gelmiş işte.. karşınızda bir seyirci gösterisi.. seyirciyi izleme durumu..

  Oyun izlemeye giden bir grup seyircinin karşısında başka bir oyunu izlemeye gelen 12 seyirci. Bir seyirlik hikayesi.. aslında dönüp kendine bakma hali ya da kendine gelmeni sağlayacak bir öğüt durumu.. evet sanırım bir farkındalık hikayesi.. özünde bambaşka karakterlere sahip 12 kişinin bir arada bulunduğu bir tiyatro salonu. Aslında biraz senden, biraz ondan.. ucu açık bir karakter analizi..

  Sözsüz sürüp giden, hatta akıp giden; zamansız gerçekleşen bu seyirlik, ağzını beş karış açık bırakacak türden. Özgün bir akış, enteresan bir fikir ve harika performanslar..
 Söylesene kimin aklına gelir ki! Seyirciyi seyirciye izlettirmek; bir oyun izler gibi değil de aynaya bakmak gibi belki de..
                                                                                          'Dertsiz Oyun'

  Mekan, Kumbaracı50; oyun, daha öncede hayranlıkla bahsettiğim oyunun da içinde bulunduğu bir üçlemenin sonu olan Dertsiz Oyun..

 Merak ediyorum da.. Var mı aranızda hiç, bir oyunla hayatı değişen?

dipnot*: ‘Gerçek Hayattan Alınmıştır’, ‘Barzo ile Konserve’ ‘Dertsiz Oyun’-üçlemesi (Kumbaracı50 Gece Hikayeleri) kapsamında gerçekleşen yokuş hikayeleri.. –yaratıcısı da Yiğit Sertdemir-
bu da  izlemek isteyenler için! ee mutlaka bulursunuz kendinize uygun bi gün saat^.^

dipnot**: şehir tiyatroları yok edilemez! 

E.

14.5.12

Sessiz sessiz..

   Siyah beyaz hayaller.. bir Hollywood rüyası.. hayal kırıklığı.. sessiz sedasız dansların ışıltısı..
  Artist olmak meseledir şu dünyada; ister 1920ler olsun ister 2010lar hiç fark etmez. Renklerden başka değişen hiç bir şey yoktur işte şu kadraj içine sığmaya çalışan yalan dünyada.
  Alkışların içinde parlayan bir yıldıza dönüşen biri için kolay değildir tabi bir yıldız kayması yaşamak. Kendisine ait olan her şeyin teker teker gitmesine tanık olmak ise her babayiğidin harcı değildir hani.. -yani her artist George Volentin gibi olamaz, çok zor!-

                                                                                       'The Artist'

  Her neyse işte.. biz 90lar çocuklarıyız öyle bilmeyiz siyah beyaz filmleri, hele sessiz filmlerin yanından teğet bile geçemeyiz. Bizim için sadece bir şarkıdan ibaretti bütün hikaye, ‘siyah beyaz film gibidir biraz..’
  İşte bir adam düşünmüş taşınmış, demiş ki bu genç nesile ben bu nostaljiyi yaşatıyım, hem de sessiz sinemaya bir saygı duruşunda bulunmuş olurum. Ve yapmışta yani.. olmuş mu olmuş.. hem de nasıl :)

  Şimdi diyeceksiniz ki senin aklın nerde? Bu film vizyona gireli, ödülleri kucaklayalı ne kadar oldu? Sen daha yeni mi izledin de bunları yazdın?.. utanarak söylüyorum ki evet..
  Taa yaz ortalarında stajyer günlerimin orta yerinde sinema dünyasındaki gelişmeleri takipteyken gözüme kestirmiştim ben bunu. Hatta yoğun isteklerime dayanamayan sevgili editörüm sayfa üstüne küçük bir haber kondurmuştu ‘sessiz film geliyor’ diye. İçime doğmuş demek ki bu filmin bu kadar tutacağı, bu kadar ödüle boğulacağı.. sanırım serde var bi kahinlik :)
  Ama işte gelin görün ki, kara batım kör talihim kendini gösterdi ve ne kadar izlemek istesem de bunca zaman başaramadım. Ta ki bugüne kadar..Bugün arkadaşlarımla tarık zafer kültür merkezine giderek filmi izleme talihine erişmiş bulundum. Ne mutlu bana!

dipnot*: bu arada buradaki programı takip edin; kaçırdığınız filmleri burada bulma ihtimaliniz oldukça yüksek; hem de sadece iki lira, sudan ucuz:) bence kaçmaz!

dipnot**:filmleri orkestra eşliğinde izleme fikirleriyle beni benden alan saygıdeğer 1920lerin insanları.. harikaymışsınız!

E.