21.1.14

Çak bir üçlük!!

3&3lük bir gün!
kitap&film&dizi
...


#bookstory
Alper Canıgüz’den başlayalım.. ‘Oğullar ve Rencide Ruhlar’

 “beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.” Kitap bu cümleyle başlıyor.. yani ilk cümleden beni tamamiyle fetheden ikiyüzdört sayfadan söz ediyorum. Daha önce ‘Tatlı Rüyalar’ı okumuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse; bu kitabın yanında o rüyalar solda sıfır. Nasıl başladın bu kitaba? Kapağı mı cazip geldi? gibi sorulara ithafen.. Bir arkadaşım ağır derece Alper Canıgüz hayranı. Ee malum şiddetli önerilere maruz kaldım.

Beş yaşındaki Alper Kamu’yu dinliyoruz.. “tarih tereddütten ibarettir” diyor. Beş yaşındaki çocuk tekerrür ile tereddütün ne kadar aynı olduğunun farkında; biz değiliz. Ne yazık! Ve “Çünkü gerçek hayal kırıklığıdır” diyecek kadar çocukça bir dürtüyü göğüs boşluğumuza saplıyor. Hem çocuk hem acımasız diyorum! Gülüyor.. heyhat! Bu çocuk değil iblis diyorum. Yine gülüyor!

“Nietzsche. Sıkı adamdır posbıyık. Korkaklığın insanı bu kadar yaratıcı kılması büyüleyici”


#movie
CASHBACK!

Zamanı durdurabilir misiniz? Evet. Filmin özü bu. Zaman!  Tanımlanamayacak kadar sonsuz.. kaçamayacağım kadar kendim.

“zamanı durdurabilir, yavaşlatabilir, durdurabilirsiniz ancak başa saramazsınız!” diyor Ben. Gece yarısından sonra bir süpermarkette.
Hiç gece geç saatlerde bir süpermarkete gittiniz mi? gerçi Türkiyede en geç 10da kapatıyorlar kepenkleri. Ama vardır belki bilmediğim, duymadığım.. neyse. Ben Kassel’de sık sık giderdim, geceyarısı olmadan hemen önce. Bilmiyorum neden, ben gece uyumayı sevmiyorum. Gece oturmak daha keyifli gelir, gece film izlemek, müzik dinlemek..vs. tamam kabul gece hepimizi korkularımıza; acılarımıza daha bir yakınlaştırır. Tamam. Kabul. Ben biraz manik depresifim. Uyuyamayınca da markete gider; en gereksiz; en zararlı aburcuburlardan alır odama dönerdim. Bilmiyorum; belki Türkiyedeki marketler gibi basbas müzik yayını yapılmadığı için ya da ‘ayçiçek yağında kampanya!” gibi bangır bangır reklam yapılmadığından.. çok severdim o alman marketini. 

*gereksiz bilgi: insanın kafatasını parçalamak için 225kilo gerekirmiş.
Nereden mi geldi aklıma? Filmde geçiyordu.. not almışım bi kenara.

Zaman dursa. Hayatımda olan herkes acaba nerede şuan? Tam şuan ne yapıyorlar? Bir tek ben harekete etsem ve herkes dursa.. ilk nereye giderdim acaba? … (ciddi ciddi düşündüm. ama bulamadım. gerçekten bulamadım.)

Belki bir ara izlersiniz.. bu da fragman!
“aşk bulunmasını istediğiniz yerdedir. Bir dakikalığına olsun durmazsanız onu kaçırırsınız”


#tvseries
Bu çok bildiğiniz; çok bildiğimiz. Şuan dokuzuncu sezonunda olan.. evet bildiniz. 
'How I Met Your Mother’

Neden şimdi?
HIMYM ne zaman cnbc-e de yayınlanmaya başladı; ben de izlemeye başladım. Ancak durum şudur ki.. bu takip hiçbir zaman düzenli olmadı. Gece yarısından sonra veya haftasonları denk geldikçe izledim falan.. sonra birkaç ay önce evde oturuyorum. Yine sıkılıyorum tabii. Ne izlesem diye düşünürken.. aslında şöyle demek daha doğru: tam FRİENDS’e ikinci kez başlamak üzereyken.. kendimi Ted’in çocuklarının karşısında buldum.

Sitcomlar’ı yirmi dakika olduğu için severim. Ama gelin görün ki hiçbir zaman tek bölüm izleyip kapatamadım. en az üç bölüm! bu da benim kuralım:)

Uzun lafın kısası.. böylece birkaç aydır düzenli olarak How I Met Your Mother izliyorum. Şuan 8.sezondayım; o da bitmek üzere.. ama şöyle bir fark var. o arada sırada televizyonda görüp izlediğim dizi gibi değil sanki, daha iyi.

Durum bu. en iyisi bir bölüm daha izleyeyim ben.  Güneşin bile dağıtmayı başaramadığı Salı kasvetine iyi gelsin.. gülümsemeye!
Merak edenlere.. sekizincisezon onaltıncı bölümdeyim.


E. 

7.1.14

29.78km/s

Koridor, floresan ışığının beyaz kasvetinde yamuk parkelerle uzanıyordu orada. Öylece duruyordu. Çok uzundu. Yolun sonundaki kapının rengini bile ayırt edemiyordum. Beynimin içinde ayak sesleri. Yavaş yavaş ritim buluyorlar üstelik.  Dilimde keskin bir tat. Sanırım yine dişimi dilime geçirdim, kanıyor. Bir adım atıyorum yer sallanıyor. Bir adım daha.. bu kez sola doğru. Deprem desem değil. Sallanıyorum. ‘Dünya sarhoş oldu herhalde. O son kadeh kalacaktı masada’ diyor biri. o biri sürekli konuşuyor, ama kimse yok gibi. Koridor uzanıyor hala aynı haşmetiyle önümde. Tenim o ışık yüzünden daha çok beyazlıyor. Yavaş yavaş yok oluyor sanki. Saydamlaşıyorum.. kafamın içindeki sesler aynı tempoda devam ediyor. Birileri koşuyor. Birileri sürekli koşuyor ve birileri sürekli konuşuyor. Ben de konuşmak istiyorum, ama o kekre tat kendini hatırlatıyor. Kendi kanımı tanıyamıyorum..

Yavaş yavaş kaybediyorum yörüngemi sanki. Yavaş yavaş uzaklaşıyorum. Yavaş yavaş..

O birisi haklı sanırım. Sarhoş oldu dünya. Dilini kanatana kadar kadehi dayadı ağzına. Uyumak dahi istemediği güne inat yirmiüç saat boyunca rüya gördü. ve bir saat dolu dolu ağladı. Kendini rapunzel sanarak uyandı. Kime kızdı? Neye kızdı? Neden kızdı? bilmem.. Makası saçına çok sert vurdu. Sonra saçının her bir teli kanadı. Ayrı ayrı..

Evet ben Dünya. Herkes beni öyle çağırıyor. Gerçek adımı ben dahi unuttum.
Evet ben Dünya. Ve o birisi yine haklı. Dünya bugün sarhoş. Ve yavaş yavaş yürüyor her zaman koştuğu derinlikte. Bardağın üzerinde yüzen tortular bu kez yavaş yavaş çöküyor dibe.. Yavaş yavaş..


Bir film karakterdin. Bugün öldün. Ağladım.

E.