20.5.15

#FilmMeydanOkuması 29-30 (SON)

Vayy be.. resmen bitti. günü gününe yapamasam da bir meydan okumayı bitirmenin haklı gururu içerisindeyim. O halde fazla uzatmadan son iki soruyu da cevaplayıp arrivederci diyeyim..

29.Soru: Bir konuda fikrinizin değişmesine yol açan film hangisi?

Kaç saattir bunu düşünüyorum. Filmleri not aldığım aynı zamanda da günlük gibi kullandığım defterlerimi en baştan okudum. Belki bulurum böyle bir film diye, ama yok.. bu değil bu olmaz diye diye geçirdim saatleri. Üstelik bir de gereksiz bir hatıraya boğuldum. Bi hüzünlendim, bi garip oldum.
Ümit Ünal’ın ‘Nar’ diye bir filmi vardı. Deftere not düşmüşüm. (16 Temmuz 2013) 
Hatta burada da yazmıştım bir şeyler.. 

Filmden çok filmin bana bıraktığı etkiyi hatırlıyorum. O yüzden filmden bahsedemiyorum. Belki bir gün bir daha izler, anlatırım burada da..

Her neyse.. deftere not almışım, bu filmden bir replik.
“Her korkunun arasında bir dilek vardır.”

Galiba, ben bu film sayesinde korkmaktan korkmamayı öğrendim. Korkmalı insan.. korkmak iyidir!



30.Soru: En sevdiğiniz film?

Eveeet.. geldik son soruya. Tabi birçok sevdiğim film var. O kadar liste yaptık:)

Amaaa.. şöyle bir şey var ki. Her şeyde olduğu gibi bunda da bir ‘en en en çok’ sevdiğim bir filmim elbette var. o da tabii ki.. Back to the Future!!!


O zaman.. bu meydan okumayı, Marty McFly’ı beklediğim 2015 yılına ithaf ediyorum. Başka filmlerle görüşmek üzere..


E.

16.5.15

#FilmMeydanOkuması 25-26-27-28

Çok mu az kaldı?

25. Gün: Kimsenin seveceğinizi düşünmediği ama sevdiğiniz bir film seçin.

Düşünüyorum.. kimsenin seveceğimi zannetmediği ama benim sevdiğim film ne? inanın aklıma hiç gelmiyor. Bir, genelde arkadaşlarıma, etrafımdaki herkese film önerileriyle giden insan benimdir. İki, herkesin sevmediği ama senin sevdiğin bir film olsaydı soru, ohoo çok cevap bulurdum. Ama genelde böyle filmleri de bana önerirlerken, şu cümle kurulur. “ben hiç sevmedim ama, sen kesin sevecek bir şeyler bulursun..” yada tam tersi olur.. “ben çok sevdim, ama kesin sen sevmezsin şimdi bunu..”.. bu nedenle aklıma gelmiyor.. yok genelde bilirler benim neyi seveceğimi neyi sevmeyeceğim.. sürprizsiz sıkıcı bir insanım ben.

26. Gün: Kirli zevkiniz olarak nitelendireceğiniz bir film seçin.

Aslında bunu utanarak söylüyorum ama bende bu filmlerden fazlasıyla var. Özellikle iki yıl önce erasmus münasebetiyle gittiğim Almanya’da o kadar işsizdim ki neler izledim neler.. orantısız film izlediğim için de haliyle söylemeye utandığım ama izlerken de sıkılmadığım çook film var. Ama inanın hiç birinin adını hatırlamıyorum bile :D

Aylardır annem, ‘hadi sinemaya gidelim.. yok mu güzel bir film..’ dedi durdu. Altyazılı film izlemekten de hoşlanmadığı için, gitmeye zorunlu olduğum türk filmlerinden hangisini izlerken sinirlenmem ve annem sever diye arandığım günlerde imdadıma Kocan Kadar Konuş yetişti.

Meğer filmin kitabı varmış, herkes biliyormuş falan.. haberim yok. Dedim anneme hadi ona gidelim, hem Murat Yıldırım da var :D Vizyona girdiği ilk hafta annemle gidiverdik filme, annemin ‘aa aynı sen’ diye beni yandan dürtmelerinin yanında, ben baya baya eğlendim bu filmde.



27. Gün: En sevdiğiniz klasik film hangisi?

Elbette.. New York’a ve Audrey Hepburn’e tapmama neden olan film, Breakfast at Tiffany’s !!



28. Gün: En güzel film müzikleri hangi filmdeydi sizce?

İştee en sevdiğim soru:D Filmlerde en sevdiğim şeyler sanırım müzikler. Bir film ne kadar kötü olursa olsun eğer müzikleri güzelse ben o filmi kesinlikle izlerim!

Ders çalışmalarımın vazgeçilmez fon harikası soundtrackler. Ahh o kadar çok ki.. anıma, moduma, çalıştığım derse göre bile değişebilen çeşitliliğe sahip bir liste tutuyorum elimde. Ama en en güzeli arıyorsak, sanırım bıkmadan usanmadan dinlediğim, filmine ayrı müziklerine ayrı bayıldığım, filmimiz: The Perks of Being a Wallflower


ee bi dinleyin!


13.5.15

#FilmMeydanOkuması 20-21-22-23-24

O zamaaaan sayıyoruz.. 20,21,22,23,24… (yada geriye doğru mu saysaydım..)

20.Gün: Favori aktrisiniz?

Sözü uzatmıyorum.. Elbette ki, duruşundan stiline, sesinden oyunculuğuna hayran olduğum tek insan Audrey Hepburn.

En en en sevdiğim filmleri de Tiffanys’s Breakfast ve Roman Holiday.

Arkadaşlarım birkaç yıl önce doğum günümde bana Hepburn filmlerini hediye etmişlerdi, sonrasında izlemediğim filmlerini izleyerek listeyi tamamlamıştım. Ama o kadar filmini izlememe rağmen hala en sevdiklerim arasında bu iki klasik var. Ne yapayım.. seviyorum:)




21.Gün: Sizce en çok abartılan film hangisi?

Bunu daha önce de yazmıştım, ve arkadaş ortamında da sıklıkla dile getiririm. Acaba bende mi bir noksanlık var da sevemedim deyip, ikinci kez de izledim. Ama yok arkadaş ben Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ı bir türlü sevemedim. Abartılmasını hele hiç çözemedim. Kate Winslet olmasına rağmen.. kusura bakmayın arkadaşlar ama, tamam anıları sildiriyorlar falan filan.. iyi güzel hoş senaryo da.. ben hayatımda böyle ruhsuz bir aşk görmedim ya.

Bilmiyorum..



22.Gün: Sizce en az kıymeti bilinmiş olan film hangisi?

Galiba bu kategoride en şansız olan Alman filmleri oluyor. Çocukluğumuzdan beri almanca kaba bir dil diye beynimize o kadar ince işlemişler ki.. almanca duymaktan korkar olmuştuk.

Amma velakin.. biz Kobra Takibi’yle büyüyen bir nesiliz. Mutlaka amcası halası teyzesi.. mutlaka aileden birileri gurbetçidir, ve onlarda tschüss demeyi, efendime söyleyeyim danke schön  demeyi öğrenmişizdir.

Ee hal böyleyken biz neden hala doğru düzgün alman sineması örneklerini izlemiyoruz. Mesela kaç kişiyiz Lola Rennt’i izleyen? Eğer ben değilim diyorsan.. hemen aç ve izle derim. Berlin sokaklarında geçen süper bir hikaye, özgün ve güzel bir kurgu.

(Alman sineması deyince Fatih Akın’ı selamlamadan olmaz. Im Juli de naif bir yol filmiydi be..)




23.Gün: En sevdiğiniz film kahramanı hangisiydi?

Şimdii.. doğruyu söylemek gerekirse bu sorunun cevabını bir saniye bile düşünmedim. O kadar hali hazırda duruyor ki.. biri sorsa da söylesem diye bekletiyorum gibi..

Repliklerini ezbere bildiğim, Ethan Hawke'ın canlandırdığı karakter, Reality Bites’dan: Troy Dyer!!

(şaşırdınız mı? sanmıyorum..)


  
24.Gün: Favori belgeseliniz?


Belgesellerin aslında sıkıcı bir şey olmadığını çok geç, üniversite sıralarında öğrenebildim.. bir gün bir derste ünlü belegesel yapımcısı ve aktör olan Michael Moore’a ait Sicko (Hasta) adlı belgeselini izlememle belgesellere olan bakış açım tümüyle değişti. Amerikan sağlık sistemini, diğer ülkelerle yaptığı komik ve çarpıcı karşılaştırmalarla eleştiren bu yapım, o kadar çok hoşuma gitmişti ki, sonrasında Moore’un diğer belgesellerini de izledim. Sicko hala ilk sırayı korusa da, Fahrenheit 9/11’de izlenmesi gereken yapımlardan..



Tschüss!!

8.5.15

#FilmMeydanOkuması 15-16-17-18-19

Günlerin nasıl geçtiğini anlayamadığım zamanlar.. selam olsun!

15.Gün: En sevdiğiniz bilim kurgu filmi hangisidir?

Genelde arkadaşlarım sevmezsin sen onu deselerse de, çoğunlukla bilim kurgu filmlerini severim. Şaşırtcı ama gerçek.. o yüzden bu soruyu görür görmez aklımdan onlarca film geçti.. ama ben sonunda bu soruya yanıt hakkımı, E.T.’den kullanmak istiyorum.

Üç milyon ışık yıl uzaktan gelen bir yaratığı evine alan on yaşında bir çocuk. 1982 yapımı bu film, hala hafızama yer eden fotoğraf kareleriyle ilk günkü etkisini koruyor. Uzun zamandır izlemiyorum aslında, en yakın zamanda bir hatırlatma yapmalı..  Steven Spielberg ustaya selamlar!



16.Gün: Bu sene şimdiye kadar izlediğiniz en iyi film hangisi?

‘Ben tam bir balık hafızalıyım’ deyip kurtarmak istiyorum ama.. işin içine film girince pek de bu balık hafıza halim kendini göstermez. Ama şöyle ki, bu sene tabii ki çok film izledim. Ancak bu soruya,  bu yıl vizyona giren filmler arasından seçtiğim bir filmle cevap versem daha güzel olur gibi geliyor..

Vee sadece iki gün önce izlediğim, ‘Limonata’ demek istiyorum. Ali Atay’ı yönetmen olarak eleştirenler, senaryoyu sıradan bulan bir çok kişiye rağmen, uzun zamandır bu kadar samimi ve içten bir türk filmi izlememiştim. Ali Atay’ın ilk yönetmenlik deneyimi olmasına göre, Balkanlar’da geçen sahnelerin hepsinin hakkını vermiş bence. Ortaya da sevimli, sıcacık bir yol hikayesi çıkmış. Ve tabii senaryosunu birlikte yazdığı Ertan Saban ve (o hala bizim İsmail Abimiz:)) Serkan Keskin’in oyunculukları çok iyi.

*Müzikler de başarılıydı ayrıca..



17.Gün: Geçen sene izlediğin en iyi film hangisi?

Aklıma gelen ilk filmi pat diye söylüyorum. Boyhood!!

Sinemanın acayip fikirli, zaman takıntılı yönetmeni Richard Linklater’ın yıllarca süren filmini o kadar sabırsızlıkla beklemiştim ki, eğer sevmeseydim bu hayal kırıklığını asla unutamazdım, hatta 18.günün sorusuna cevabım olurdu:D

Ancak ben bu filmi bildiğiniz evladım gibi sevdim.



18.Gün: Sizi hayal kırıklığına uğratan bir film seçin.

Mart ayında, “uzun zamandır tek başıma sinema keyfi yapmadım ben ya..” diye kendi kendime konuşurken kendimi sinema salonunda bulduğun gün geldi aklıma. Önceki filmlerine hayran olduğum, (hele hele Başka Dilde Aşk, bence gelmiş geçmiş en güzel türk filmlerinden) Mert Fırat ve İlksen Başarır’ın yeni filmine gittim.

Artık ne kadar yüksekse umutlarım, (filme gitmeden filmin soundtrackini ezbere biliyordum) tahmin ettiğimden az sevdim Bir Varmış Bir Yokmuş’u. Tek başına sinemaya gitmenin verdiği yalnızlık hissi ve sinemaya gittiğim günün verdiği ağırlık sebebiyle filmi güzelce izledim ama filmden çıktıktan bir iki saat sonra,  ‘o kadar da güzel değildi be..’ deyiverdim. 

Yani.. uzun lafın kısası.. kötü bir film miydi? hayır. hayal kırıklığına uğradım mı? evet.



19.Gün: Favori aktörünüz?

Uuu çok fazla var.. beni daha önce okuyanlar “Ethan Hawke diyecek, biliyoruz” diyorlar içlerinden, o sesleri duyabiliyorum:)

Ama şimdi, Al Pacino varken, Ethan Hawke dersem.. herkesten önce Corleone ailesine ayıp etmiş olurum. O nedenle, cevabım kesinlikle, tereddütsüz. Michael Corleone. ‘Al Pacino’ diyor..


('Scent of a Woman'daki şu dans sahnesini izleyen bir insan ‘Al Pacino’yu sevmiyorum ben’ diyemez.. kabul edemem bunu ben.. -yine izledim yine bayıldım!!)


3.5.15

#FilmMeydanOkuması 12-13-14

O zaman devam ediyorum..

12.gün: En sevdiğiniz animasyon/ çizgi film hangisi?

En eğlenceli soru bu olsa gerek. Animasyon filmlerine bayılırım, hem kim bayılmaz ki:) Ama en sevdiğim, en en sevdiğim sanırım mutfağa olan aşkım sebebiyle Ratatouille!!



13. gün: En iyi kitap uyarlaması sizce hangisi?


Kitaplardan uyarlanan filmler denince aklıma gelen ilk film ‘Ölü Ozanlar Derneği’ oluyor aslında, Robin Williams(John Keating)’a bayılıp, Robert Sean Leonard’(Neil)a aşık olup önce kitabını okuyup, filmine belirli aralıklarla sardığım. Başucu kitabım, başucu filmim her ne derseniz o işte. Ama bu soruya artık bu cevabı vermek istemiyorum.. farklılık olsun diye, bu sefer bu soruya cevap olarak farklı bir filmi söylüyorum.. One Day!

One Day’i henüz filmi çekilmeden önce, farklı kapaklı olduğu zamanlarda keşfetmiştim. (filmi olan kitapların kapaklarını film afişiyle değiştirmek nasıl çirkin, nasıl çirkin..) Ve hem oyuncu tercihi, hem de mekan seçimi konusunda beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Sevdiğim filmler arasına adını yazdırdı.

Ayrıca filmin senaristi ve kitabının yazarı, David Nicholls’un son filmi Thomas Hardy’nin Çılgın Kalabalıktan Uzak kitabının uyarlaması. Kitabını okumadığım için nasıl bir uyarlama olmuş konusuna yorum yapamasam da (eleştirmenlerden bu konuda iyi yorumlar almış), filmi çok sevdiğimi söyleyebilirim. Zaten Viktoria dönemi İngiltere’sinde geçen filmler hep bir naif olur ya, Çılgın Kalabalıktan Uzak da kesinlikle öyle. İzleyin:)

(not: kaç kere izlediğimi unuttuğum, Becoming Jane’e alternatif buldum!! diye ayrıldım sinemadan..)



14.Gün: En sevdiğiniz film repliği hangisi?

O kadar çok ki.. herhalde diğer sorulara kıyasla en çok bu soruda seçmekte zorlandım. Bir çok filmden, fazlasıyla replik biriktirdim ben. Şimdi birini söylesem birinin hatrı kalır, hiç söylemesem gönül razı değil.

O nedenle blogumun da ismini esinlendiğim. Pek sevdiğim filmim Casablanca’dan gelsin..