Ama sabah olacak.. ve biz
balkabağına dönüşeceğiz..
Avrupa’da bir trendeyim, yolculuk
Paris’e. Açmışım kitabımı okuyorum.. ama bi alman çift kavgası beni rahatsız
ediyor ve koltuğumu değiştiriyorum.. sağıma bi bakıyorum yakışıklı bi çocuk..
tipik Amerikalı ilk görüşte anladığım.. bana ne okuduğumu soruyor, kitabımı
gösteriyorum. Sonra yemek yiyelim diyor, kendimi yemek vagonunda buluyorum. Viyana’da
ineceğini söylüyor- tıpkı tahmin ettiğim gibi olan Amerikalı çocuk- .. sohbet
ediyoruz.. devam ediyoruz.. sonra tren Viyana’ya varıyor.. aheste aheste duran
trene inat hızlı bir şekilde çantasını almaya gidiyor çocuk.. sonra aynı hızla
geri dönüyor.. kendimi trenden inmiş viyana sokaklarında gülerken buluyorum..
adını soruyorum Jesse diyor. İşte gün doğmadan viyana maceram böyle başlıyor,
tam olarak.. -keşke adım Celine olsaydı^^-
İlişkilerde en sevdiğim kısım..
aralıksız soru sorulan dakikalar, saatlerdir.. soru sorma zamanı! Dürüstçe,
aniden verilen çat pat cevaplar! Ön yargısız, önceden planlanmamış.. kurgusuz..
mesela biri sorsa şimdi.. “hiç aşık oldun mu?”.. ani cevap: hmm.. şey.. kem küm..
yani bilirsin işte.. nasıl anlatayım.. evet.. ama nasıl deme! Nasıl anlatılır
ki.. aşk şey gibidir.. bilemiyoruz! Birine daha önce onu sevdiğimi söyledim..
bu tamamen umutsuz bir şey miydi, özverili, çıkarsız.. yoksa çok bencilce bir
sevgi miydi? Genel bir şey miydi? Yoksa spesifik bi an mıydı? Pek sayılmaz..
şey ne bileyim işte.. aşk karmaşıktır! (tam da böyle ‘şey’lerin çoğunlukta
olduğu bir yanıtla karşı karşıya kalırsın.. önceden bu soruyu bilseydim ne
edebiyat yapardım ama.. ahh!)
Bazen hiç kendinizi davetsiz bir
misafir gibi hissettiniz mi? Bir arkadaş topluluğunda, sevdiğiniz adamın yanında,
evinizde ailenizleyken, iş yerinde siz geldiğinizde susan kalabalığın
ortasında.. hayatta.. hiç davetsiz bir misafirin yaşadığı o mahcubiyet ile
hayal kırıklığını yaşadınız mı? Jesse’nin bundan bahsettiği andan beri düşünüyorum ben..
acaba? Heh bir tane geldi aklıma.. bi tane daha.. evet o da öyleydi.. aa tabi
ya burada da öyle olmuştu, hay aksi bir tane daha…
Size bir soru daha “pek de
sevmediği kişilere neden insan kafayı takar?"...
Ben başka yere bakarken sen bana
bakıyorsun.. ben sana bakarken sen başka yere.. fonda bu müzik mi çalıyordu? tıktık^^ Jesse
ile celine arasında göz göze gelememe oyunu oynanırken…
Son soru.. “neden herkes
ilişkilerinin ebediyen sürmesi gerektiğini düşünür ki?”.. olmayacak hayallere
kapılmak yok! Bir gün ise bir gün.. bir yıl ise bir yıl demek bu kadar zor mu? Niye?
Bir şişe kırmızı şarap, iki kadeh ile sadece en harika gece önemsense;
düşünülse daha mutlu olunmaz mı?
Film ana fikir olarak tüm o
çıldırtıcı sorularla 97dakika boyunca bunu aşılasa da nafile.. sonunda ne mi
oluyor?
… “bugün 16 haziran.. 5 yıl sonra
burada.. yok çok fazla.. 1 yıl sonra.. hayır 6 ay sonra.. dokuzuncu platformda
saat 6da.. 16 aralıkta.. viyanada!”…
dipnot*: demek ki neymiş.. biz
insanoğlu öyle bugünlük deyip bırakamıyormuşuz.. hep olsun hep!
dipnot**: son sahnede tüm gece
gittikleri yerleri boş görmek hüzünlüydü ya.. geceki masal kaybolmuş.. her şey
balkabağına dönmüş gibi..
dipnot***: interrail yapma
hevesimi artırdı ne yalan söyleyeyim şimdi gece gece! Az kaldı Avrupa bekle
beni^^
özlüsöz*: “akıntıya tutulmuşuz,
ben seni taşırım sen de beni…”
“şehrin tüm saatleri senin için çınlamaya
başladı
Zaman seni kandırmasın, zamanı
fethedemezsin
Acılar ve endişeler içinde hayat akıp
gider öylece
Ve zaman oyunu oynayacaktır
Belki yarın belki yarından da
yakın”
E.
öncelikle,
YanıtlaSilbana yorum yazdığın günden beri bloguna girip bakmayı düşünürken bugüne kısmet olduğunu bildireyim. ben çok üşengeç ve bloglara girip yorum yazmayı sevmeyen bir adamım ama yazmam gerekti.
öncelikle şu yazı sonu ''E'' mevzusu. ben de iki üç ay önce bu olayı kullanmaya başladım. hatta şöyle kullanmaya başlamıştım: Eren yazmak değil de E. yazmak daha karizmatik oluyor sanki. görünce şaşırdım.
bir de bu film. bunu izledim. hem de birkaç ay oluyor. diğer filmi de izledim.
film hakkında yorumlarımı diğer yazını okuduktan sonra yazacağım ama şu konuya değinmek istiyorum: ''neden ilişkilerin çok uzun sürmesi gerektiğini düşünürüz ki?''
çünkü bir insanla bir şeyler yaşarken onun bitebileceğini düşünürsen o şey aynı değerde kalmaz da ondan. birisiyle birlikteyken sonsuz hayaller kurmak çok güzeldir de ondan. ve sen bu filmleri izleyip mantıklı düşünmeye başladığın her geceden sonraki sabah birisine yine aşık olsan, yine uzun hayaller kuracaksın. bunu da bil. çünkü hayal kurmak güzeldir.
yazı sonu E. mevzusundan başlamak gerekirse.. ben de senin blogunda gördüğüm zaman şaşırmıştım. blogda yazmaya ilk başladığımda yazı sonu imza gibi bir şey olsun diye yazmıştım. sonra da böyle sürdü gitti işte..
Silhayal kurmak konusunda haklısın.. hayal kurmayı severim, hatta baya baya hayalperestim.. ama işte bazen bu huyumdan hoşlaşmadığım anlar da yok değil.. ama elden gelen bir şey yok zaten dediğin gibi mantıklı düşünmeye başladığım her gecenin sabahı yeni bir hayalle uyanıyorum ben^^