20.12.12

6 ay sonra.. Viyana'da!!


Ama sabah olacak.. ve biz balkabağına dönüşeceğiz..

                                                                                 'Before Sunrise'

Avrupa’da bir trendeyim, yolculuk Paris’e. Açmışım kitabımı okuyorum.. ama bi alman çift kavgası beni rahatsız ediyor ve koltuğumu değiştiriyorum.. sağıma bi bakıyorum yakışıklı bi çocuk.. tipik Amerikalı ilk görüşte anladığım.. bana ne okuduğumu soruyor, kitabımı gösteriyorum. Sonra yemek yiyelim diyor, kendimi yemek vagonunda buluyorum. Viyana’da ineceğini söylüyor- tıpkı tahmin ettiğim gibi olan Amerikalı çocuk- .. sohbet ediyoruz.. devam ediyoruz.. sonra tren Viyana’ya varıyor.. aheste aheste duran trene inat hızlı bir şekilde çantasını almaya gidiyor çocuk.. sonra aynı hızla geri dönüyor.. kendimi trenden inmiş viyana sokaklarında gülerken buluyorum.. adını soruyorum Jesse diyor. İşte gün doğmadan viyana maceram böyle başlıyor, tam olarak.. -keşke adım Celine olsaydı^^-

İlişkilerde en sevdiğim kısım.. aralıksız soru sorulan dakikalar, saatlerdir.. soru sorma zamanı! Dürüstçe, aniden verilen çat pat cevaplar! Ön yargısız, önceden planlanmamış.. kurgusuz.. mesela biri sorsa şimdi.. “hiç aşık oldun mu?”.. ani cevap: hmm.. şey.. kem küm.. yani bilirsin işte.. nasıl anlatayım.. evet.. ama nasıl deme! Nasıl anlatılır ki.. aşk şey gibidir.. bilemiyoruz! Birine daha önce onu sevdiğimi söyledim.. bu tamamen umutsuz bir şey miydi, özverili, çıkarsız.. yoksa çok bencilce bir sevgi miydi? Genel bir şey miydi? Yoksa spesifik bi an mıydı? Pek sayılmaz.. şey ne bileyim işte.. aşk karmaşıktır! (tam da böyle ‘şey’lerin çoğunlukta olduğu bir yanıtla karşı karşıya kalırsın.. önceden bu soruyu bilseydim ne edebiyat yapardım ama.. ahh!)

Bazen hiç kendinizi davetsiz bir misafir gibi hissettiniz mi? Bir arkadaş topluluğunda, sevdiğiniz adamın yanında, evinizde ailenizleyken, iş yerinde siz geldiğinizde susan kalabalığın ortasında.. hayatta.. hiç davetsiz bir misafirin yaşadığı o mahcubiyet ile hayal kırıklığını yaşadınız mı? Jesse’nin  bundan bahsettiği andan beri düşünüyorum ben.. acaba? Heh bir tane geldi aklıma.. bi tane daha.. evet o da öyleydi.. aa tabi ya burada da öyle olmuştu, hay aksi bir tane daha…

Size bir soru daha “pek de sevmediği kişilere neden insan kafayı takar?"...   
          
Ben başka yere bakarken sen bana bakıyorsun.. ben sana bakarken sen başka yere.. fonda bu müzik mi çalıyordu? tıktık^^ Jesse ile celine arasında göz göze gelememe oyunu oynanırken…

Son soru.. “neden herkes ilişkilerinin ebediyen sürmesi gerektiğini düşünür ki?”.. olmayacak hayallere kapılmak yok! Bir gün ise bir gün.. bir yıl ise bir yıl demek bu kadar zor mu? Niye? Bir şişe kırmızı şarap, iki kadeh ile sadece en harika gece önemsense; düşünülse daha mutlu olunmaz mı?

Film ana fikir olarak tüm o çıldırtıcı sorularla 97dakika boyunca bunu aşılasa da nafile.. sonunda ne mi oluyor?
… “bugün 16 haziran.. 5 yıl sonra burada.. yok çok fazla.. 1 yıl sonra.. hayır 6 ay sonra.. dokuzuncu platformda saat 6da.. 16 aralıkta.. viyanada!”…

dipnot*: demek ki neymiş.. biz insanoğlu öyle bugünlük deyip bırakamıyormuşuz.. hep olsun hep!

dipnot**: son sahnede tüm gece gittikleri yerleri boş görmek hüzünlüydü ya.. geceki masal kaybolmuş.. her şey balkabağına dönmüş gibi..

dipnot***: interrail yapma hevesimi artırdı ne yalan söyleyeyim şimdi gece gece! Az kaldı Avrupa bekle beni^^

özlüsöz*: “akıntıya tutulmuşuz, ben seni taşırım sen de beni…”

“şehrin tüm saatleri senin için çınlamaya başladı
Zaman seni kandırmasın, zamanı fethedemezsin
Acılar ve endişeler içinde hayat akıp gider öylece
Ve zaman oyunu oynayacaktır
Belki yarın belki yarından da yakın”

E.

2 yorum:

  1. öncelikle,

    bana yorum yazdığın günden beri bloguna girip bakmayı düşünürken bugüne kısmet olduğunu bildireyim. ben çok üşengeç ve bloglara girip yorum yazmayı sevmeyen bir adamım ama yazmam gerekti.

    öncelikle şu yazı sonu ''E'' mevzusu. ben de iki üç ay önce bu olayı kullanmaya başladım. hatta şöyle kullanmaya başlamıştım: Eren yazmak değil de E. yazmak daha karizmatik oluyor sanki. görünce şaşırdım.

    bir de bu film. bunu izledim. hem de birkaç ay oluyor. diğer filmi de izledim.

    film hakkında yorumlarımı diğer yazını okuduktan sonra yazacağım ama şu konuya değinmek istiyorum: ''neden ilişkilerin çok uzun sürmesi gerektiğini düşünürüz ki?''

    çünkü bir insanla bir şeyler yaşarken onun bitebileceğini düşünürsen o şey aynı değerde kalmaz da ondan. birisiyle birlikteyken sonsuz hayaller kurmak çok güzeldir de ondan. ve sen bu filmleri izleyip mantıklı düşünmeye başladığın her geceden sonraki sabah birisine yine aşık olsan, yine uzun hayaller kuracaksın. bunu da bil. çünkü hayal kurmak güzeldir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yazı sonu E. mevzusundan başlamak gerekirse.. ben de senin blogunda gördüğüm zaman şaşırmıştım. blogda yazmaya ilk başladığımda yazı sonu imza gibi bir şey olsun diye yazmıştım. sonra da böyle sürdü gitti işte..

      hayal kurmak konusunda haklısın.. hayal kurmayı severim, hatta baya baya hayalperestim.. ama işte bazen bu huyumdan hoşlaşmadığım anlar da yok değil.. ama elden gelen bir şey yok zaten dediğin gibi mantıklı düşünmeye başladığım her gecenin sabahı yeni bir hayalle uyanıyorum ben^^

      Sil