24.6.12

'Kabak Reçeli Güzeldir!'

  Klişelikten her zaman kaçan, o bilindik repliklerden hiç haz etmeyen o entel topluluğa sesleniyorum.. Siz İncir Reçeli’ni sevenlerden misiniz? Eğer öyleyse hemen uzaklaşın buralardan.. takın o koca gözlüklerinizi kaybolun.. hatta boynunuza taktığınız o güzel ipek fularları sıkın bi iyice de kurtulsun sinema camiası sizden..

  Ağır mı geldi? Ama yalan mı yani.. genelde ben bloğumda hep iyi şeyleri, sevdiğim filmleri, karakterleri, yönetmenleri paylaşırım bilirsiniz.. dedim ki bi farklılık olsun bu sefer de sevmediğimden bahsedeyim biraz.

  Bir dönem bütün sosyal medyada dönen repliklere, ‘isyeaaaann!!’fırtınasına, arkadaş tavsiyelerine inat kaçtım ben hep. Nedense taa en başından içim ısınmadı bu filme. Ki genelde severim ben böyle sakin filmleri ama gel gör ki olmadı işte.. Neyse.. iki gün önce İstanbul dönüşünde otobüste oflaya puflaya yolculuk ederken önümde duran tv bozması küçük alete tıkladım bi. Bir de ne göreyim İncir Reçeli! hem de daha yeni başlamış.. ee dedim izleyeyim bari, bazen hislerimde yanılırım tükürdüğümü yalarım yani beni bilen bilir. Ve başladım izlemeye..
                                                                                      'İncir Reçeli'

  Şimdi doğru oturup, doğru konuşalım. Esas kızla esas oğlan değil de nedir bir filmi sevmemize sebep. He tabi senaryoydu, çekimdi önemlidir lafım yok. Ama hani çok bilindik tarz hikayeyi farklı kılan unsur oyunculardır herhalde dimi?  Yanılıyor muyum?
Melike Güner, yani esas kız; ölümcül hastalığın pençesinde hayatı sonuna kadar yaşamaya çalışan deli dolu bir kız.
Halil Sezai, yani esas oğlan ise; müzikten kaçan kendini senaryo yazmaya veren, asosyal yaşama bi adımı kalan bir yazar.
  Sonra bu ikisi bi barda karşılaşır ve hikaye başlar.. İşte önce kız hasta olduğunu saklar, kaçar ve sonunda çocuk öğrenir..  duygusal sahneler.. mutlu sahneler.. bi gün çocuk kızı takip eder ve büyük bi yanlış anlaşılma durumu!.. duygusal sahneler.. sonra hakikat öğrenilir, kızın peşinden koşulur, kız bi hastane odasında bulunur..  ve yine duygusal sahneler.. sonuç: kız ölür, erkek ise elinde senaryosunu yazdığı filmin afişiyle kalakalır.
  
  Şimdi soruyorum size.  Bu filmde bu kadar sansasyon yaratacak, konuşulacak, diğer filmlerden ayrı, özel ne vardı benim göremediğim? Klişe bi hikayenin yanında bir de Halil Sezai’nin donuk bakışlarını izliyorsunuz.. başka?.. gerçekten anlamadım.. açıkçası ben kabak tadından başka bir şey almadım..

dipnot*: Melike Güner’i sevdim ama.
dipnot**: bu sabah kahvaltıda incir reçelini yiyip, bi anda sevmem de ilginç bi tesadüf garip bi ironi oldu doğrusu..
dipnot***: biraz sertçe de olsa tamamen kendi düşündüklerimi filtresiz bi şekilde yazdım. Ama tabi biliyorum ki renkler ve zevkler tartışılmaz^^  

E.

4 yorum:

  1. sana sevmediğin şeyleri de yazmalısın demiştim, o yüzden bu yazıyı zevkle okudum lakin fikir ayrılığımız İncir Reçeli konusunda baki. ayrıntılar üzerine konuşuruz bir gün ama şunu belirtmek isterim ki filmi genel olarak beğenmeme rağmen onu itici yapan en büyük unsur Melike Güner.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tam bi fikir ayrılığı yaşamışız resmen.. benim sevme nedenim senin sevmeme nedenin olmuş olmadı bu:)

      Sil
  2. elifim bu filmi ben hiç ama hiç beğenmemiştim tam bi fiyaskoydu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ohh benle aynı fikirde olan biri. süperr^^

      Sil