12.6.15

I'm Back!

İ-nan-mı-yo-ruuum!!

Neredeyse bir ay olmuş, ben buralara uğramayalı. Ki şaşırmamak gerek, kendimi dahi unuttuğum günlerdi. Neyse ki yavaş yavaş kendime geliyorum.

Yazmaya kendimi daha iyi anlatabilmek adına başlamıştım. Sonra filmler izlemeye başladım. Benden daha güzel anlatan insanlar keşfetmiştim çünkü. Kitaplarımdan ve yazarlarımdan bahsetmiyorum bile, onların yeri ayrı. Neyse, beni unutanlar için kendimi tanıtayım istiyorum yeni baştan. Ben yirmibeş yaşına adım atmaya yaklaşan, sinemanın her şeye iyi geleceğine inanan, bir adet yeni mezun siyaset bilimi öğrencisiyim.
Siyasetin hayatın önemli bir parçası olduğuna inanıyorum, ama bir o kadar da politikadan nefret ediyorum. Tüm günümü film izleyerek ve kitap okuyarak geçirebilirim, tabii arkadaşlarıma bu kadar düşkün olmasaydım. Onların varlığı acaba bana kaç filme, kaç kitaba mâl oluyor; ya da kaç saat uykumu kaybediyorum bu uğurda. Bunları duysalar, tüm watsap gruplarında aforoz edilirim. (o bu şu bir yana, iyi ki varlar! ve ben iyi ki uykuya çok düşkün biri değilim.)

Bu blogu 2011 yılında, bir arkadaşımla kahve içerken açmaya karar vermiştim. Maksimum bir ay yazacağımı düşündüğüm bloga bak sen, yılları devirdi. Kendimden bile beklemediğim bu şey; bana daha çok yazmayı sevdirdi, blog sayesinde tanıştığım insanlar da cabası.

Casablanca en sevdiğim filmlerden biridir. Bloga isim bulmakta hiç zorlanmamıştım. Çünkü ‘play it, Sam’ repliğini hep başucumda barındırırdım. Blogun isminin efsanevi hikayesi de böyle oluşuverdi işte.

Şimdi ben bunları neden anlatıyorum? (niye çıktım, neden çıktım, bunu izaha gerek yok..)

Bilmiyorum. Galiba uzun zamandır yazamayınca aklıma düşen kelimeleri en anlamlı düzlemde birleştirmeye çalışıyorum, o kadar.

Böyle işte arkadaşlar..

İlk yazdığım yazıdan, bugüne gelene kadar ne çok şey yaşandı. Ne çok karar verdim, ne çok kararımdan caydım. Yahu bakıyorum da.. ne çok değiştim.

İnsanlar ikiye ayrılır: filmi izleyenler-filmi yaşayanlar
Ben ikinci kısımdayım. Hatta bazen o kadar çok yaşıyorum ki, o filmi içimde öldüremiyorum.

Bugünkü film önerilerim, filmlere hayat verenlere, onlarla ölüme direnenlere gelsin. Her zaman canlı tutmakta fayda var, tekrardan çekinmeyin. playagain iyidir iyi.


#Begin Again

‘bir insanın müzik listesine bakarak hakkında bir çok şey söyleyebilirsin.’

Bazı günler film izlemek isterim, ama hayal kırıklığına dayanamayacak bir günümdeyimdir misal. Ya sevmezsem filmi, ya çok sıkıcıysa.. çözüm basit. Önceden izlediğin ve sevdiğin bir filmi başlat gitsin. Güzel dakikalar garanti.

Begin Again de onlardan biri oldu geçen gün. Bol müzikli filmlerin en tatlılarından. (şuan bu yazıyı da soundtrackini dinleyerek yazıyorum mesela). Keira Knightley’den pek hoşlanmasam da Mark Ruffalo, güzel müzikler ve NewYork bana Keira’yı bile sevdirdi.



#My Life Without Me

‘birini seversin, ama bazen onu mutlu edemezsin..’

Sanırım bu film, son zamanlarda beni en çok etkileyen filmlerden biri olma ünvanını aldı. ‘Aaaa izlemediğim Mark Ruffalo filmi varmış!!’ diye attığım bir çığlığın, ve neşeyle yaptığım kahvemin ardından konusunu dahi okumadığım bu filme, bilinmezliğe doğru yola çıktım. Beklenti düşük olunca mı daha çok etkileniyorum. Yoksa, benim film zevkim gitgide kuzeye doğru mu çıkıyor. Nedenini bilmiyorum ama, ben bu filmi fazla sevdim. 

Kanada filmlerini çok seviyorum. Demiş miydim daha önce? Havasından mı suyundan mı bilmiyorum. Şimdiye kadar izlediğim tüm Kanada filmlerini sevdim.

Filmde bir replik takıldı aklıma.. ‘kimse bir süpermarkette ölümü düşünmez’ der kadın. Sizce de öyle mi?



#Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

‘bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez ki..’

Daha önce bundan bahsettim mi, hiç hatırlamıyorum.. Filmleri not aldığım defteri karıştırırken gördüm. 5 Mart’ta izlemişim.
Bi cümle vardı filmin orta yerlerinden. ‘terk edilmek iyidir, içmek için bahanesi oluyor insanın.’ Ne doğru söz... her terk ediliş rakı masasında son bulur, eni sonu.

Genel olarak, erkeklerin aşık olduğu kadınları izlediğimiz, ıssız adamlarla dolu sinema dünyasına kadını esas yaptığı için seviyorum ben bu filmi.
Bu filmi, seven tam seviyor sevmeyen de hiç sevmiyor. Ben sevenlerin yanındayım, ya sen?



Bugünlük üç filmle kapatalım sayfayı, bu aralar erken uyumaya başladım.

Amaa son olarak, size haftasonunuzu daha güzel yapacak bir dizi önerisi sunuyorum: (tek sezon, ben iki günde bitirdim.) Mozart in the Jungle!! izleyin derim.


iyi geceler, mutlu haftasonları! dinle.