Zamanın unuttuğu bir geceden merhaba!
Neler hissettiğimi hatırladığım
ama zamanını hatırlayamadığım o geceler gibi.. ne olduğunu anlatamadığım,
sadece hatırlananla yetinilen o geceler..
Yok öyle değil aslında; sadece
kendimi mutsuz olmaya zorladığım bir gece bu. Zorlama mutluluğa inat zorlama
mutsuzluk yarattığım basit bir gece. Filmlerin arasında kaybolduğum;
karakterlere aşık olduğum; onlar için üzüldüğüm-güldüğüm; gittiğim geldiğim
basit bir gece işte. Edebi sözlerin yaftalamasına ihtiyaç duymadığım NORMAL bir
gece.
Birkaç film var kafamda..
anlatmak istiyorum ama şu sıralar başlangıçlar konusunda pek iyi değilim. Öylece
ortadan; dereden tepeden bir yazı ortaya çıkacak gibi.. şöyle başlayayım o
zaman:
Ethan Hawke!
Yeterli mi? Şu sıralar bu adamın
olmadığı bir film izlemiyorum; hatta o kadar fazla izlemişim ki.. geçen hafta boyunca onu sokakta;
metroda; markette gördüğüme yüzde yüz eminim. Hal böyle olunca da yazmayı
unuttuğum şu günlere bir Hawke molası verelim dedim. Belki yeniden sökerim şu
abc’yi..
Sonkiüçdört.. başlıyorum!
*“O gece tüm hayallerim gerçek
oldu. Ve her mutlu sonda olduğu gibi bana kalan tek şey sadece trajediydi”
diyor filmde.. Hani şu Charles Dickens romanından uyarlama masalsı film var ya
o işte. Ethan Hawke ‘size bu hikayeyi
olduğu gibi değil hatırladığım gibi anlatacağım’ dedikten hemen sonra söyler
bunu. Ve siz de bir masalın nasıl trajediye dönüştüğünü izlersiniz. ‘Great
Expectations’ okudunuz mu bilmiyorum; ya da 98yapımı bu filmi izlediniz mi
bilemeyeceğim. Ama ikisini de yapan biri olarak fısıldıyorum: “ne kadar aynı olsalar
da ayrı olmalılar bence; her ikisi de ayrı ayrı güzel; farklı farklı güzel”
Bazı şeyler ya öyle olurlar ya da
olmazlar! Ya da arada kalırlar: saçmasapan.
* “mutsuzluğumuzun kışına ulaştınız”dı
sanırım. Troy öyle açıyordu telefonu galiba.. yıl desen 1994. Film buram buram 90lar kokuyor.. ekranda
EthanHawke-WinonaRyder ikilisi. Nasıl anlatılır nereden başlanır bilinemeyen
filmler vardır ya hani; çok etkiler ama neden olduğunu tek bir kelimeyle
anlatamazsın. Aslında normal bir romantik-komedi; ama nedendir bilmiyorum çok fazla
sevdim. Eşref saatine denk geldi herhalde..
(5 dakika sonra) hayır, kız çok
fazla güzel; çocuk desen (yakışıklı desen o da değil; niye bu kadar takıldım
acaba?) gereksiz/ rahatsız edici derecede akıllı. (tamam/pes ettim) sanırım ‘çekici’
daha iyi olur. Heh evet öyle.. Sohbetler desen, filmi izlerken koca bir liste
çıktı hangisini yazsam; bilemiyorum.
Galiba şu: “Honey,
the only thing you have to be by the age of 23 is yourself.”
(7 dakika sonra) Ethan Hawke’ın
sesinin de güzel olduğu bir gerçek şimdi. Hatta bu sahnede çok güzeldir..tıktık Ayrıca filmin müzikleri de çok
iyi! U2’nun All I Want’ını dinleyelim mesela.. tıktık
(13 dakika sonra) ya nasıl
sevilmez söylesenize! “ihtiyacımız olan tek şey birkaç sigara, bir fincan kahve
ve biraz sohbet; sen, ben ve beş dolar” diyen şu adam nasıl sevilmez. Böyle
konuşmaların olduğu; üstelik 90larda geçen film nasıl izlenmez.
(15 dakika sonra) İZLEYİN!!
'Reality Bites'
* Size daha önce kitapları,
filmleri ve edebiyatı sevmeme neden olan şu üç kelimeden bahsettim mi ben? “ölü
ozanlar derneği” gibi mesela..
Ta kendisi; artık başucu kitabı
mı dersiniz, hayatının filmi mi hiç farketmez. Ben üç kelime diyorum, o her
şeyi anlatıyor. İlk olarak şöyle başladı bu hikaye: ortaokuldayım henüz; türkçe
öğretmenim de pek bi sever beni. Ben de bir merak, görmeyin. Bacak kadar
boyumla serveti fünunları soruyorum hocama. Baktı adam olacak iş değil bana
kitap listesi verdi, oku bunları sonra özet çıkar vs. İlk sırada ne olsun: ta
kendisi. Hemen okudum tabii. Sonrasında diğerlerini de okudum, ödevi hazırladım
falan filan gerisi hikaye işte.. önemli olan ise o üç kelimenin hayatıma girmesiydi.
Sonra bu kitabın bir de filminin
olduğunu öğrenmemle; artık okumaktan
yıprattığım kitabı kenara koyup filmine sardım. İlk hayran olduğum aktör
Robin Williams, ilk aşık olduğum karakter de Neil’dı.
(neden bunları anlatıyorum? Hani Ethan
Hawke’dan bahsediyordu bu kız ne oldu şimdi?) soruları duyuyorum evet. Cevap
şudur ki; utanarak söylüyorum.. bu filmin bu kadar manyağı olduğum halde Todd
Anderson’u canlandıranın Ethan Hawke olduğunu çok yeni öğrendim. Todd benim için sarışın, pısırık, ağlak bir
çocuktu oysaki..
Bir daha izlemenin vakti geldi
sanırım. İlk aşkım Neil’a ihanet etmem ama bu kez Todd Anderson’la dalga geçmem
söz!
'Dead Poets Society'
Böyle işte.. daha da anlatırdım;
daha çok vardı film/hikaye. Ama bu gecelik bu kadar olsun.
(Başlangıçlar konusunda
iyi olamadığım gibi bitişlerde de fiyaskoyum şu sıralar; idare edin)
E.