“özlemişim lan seni,” dedi. “küçük faşo, gir içeri.”
Afili Flintaları bilen bilir bu
hikayeyi; Emrah Serbes'i ilk kez sevdiğimiz zamanlardı. İşte onların başında
gelirdi “üst kattaki terörist”. Şimdi bilenlerin yüzünde ufak bir gülümseme
belirdi dimi? hayalinde canlandırdığı o küçük Nurettin'in kendinden on yaş büyük
sözlerini hatırladınız mı?
Beş sene önce abisi şehit olmuş Nurettin'in, o gün başlamış kürtlere olan düşmanlığı. Tüm kürtleri terörist
bellemiş, intikam yemini etmiş -7 yaşındaymış henüz- Sonra gün gelmiş üst kata kürt
bir öğrenci taşınmış.. yazık Semih’e, bula bula Nurettin’in üst katını bulmuş taşınacak. Ee
insan komşusunu seçemiyor tabii!
..
Bu oyunun prömiyerinden beri arkadaşlarıma
yalvarıyorum. "Yahu noluur biriniz benimle gelsin, bakın valla hikaye çok güzel
sıkılmazsınız; yok ya gerçekten öyle sanatsal bir metin değil gayet siyasi; ya
naptın be!, siyaset okumamla ne alakası var şimdi bunun; hem Emrah Serbes yazmış
hikayeyi diyorum sıkılman im-kan-sızz!; ama hadii ya insan arkadaşı için çiğ tavuk yer.."
Diye diye dilimde tüy bitti. Hem
zaten ikinci kat bir. krek iki. gidemediğim oyunlar listesinde hep en baştalar. Hadi
krek’in sahnesi uzak, ikinci kattan ne istedim yıllarca; ne zorum vardı bu kadar bekleyecek bilmiyorum. Sanki daha önce hiç yalnız gitmedim bir oyuna..
Neyse o dil dökmelerim sonunda
işe yaradı; ee en azından boşuna konuşmamışım. Vee çok uzatmadan bileti aldık, cuma
akşamı da izledik gitti. (İkinci Kat’ın Karaköy'de olduğunu biliyordum da bu
kadar derinliklerinde saklandığını bilmiyordum; hiç abartmıyorum tüm Karaköy
halkı seferberlik ilan etti adeta ve el birliğiyle bizi tiyatroyla
buluşturdular. Buradan tüm Karaköy esnafına teşekkürlerimizi iletiyorum. İyi ki
varsınız! yoksa biz 'o sokakta tiyatro olmaz ya' deyip çoktaan geri dönmüştük.)
*Oyun tek kelimeyle harika!.
Küçük Nurettin'i oynayan yetenek bombası Denizhan Akbaba’ya ise söyleyecek söz bulamıyorum gerçekten. (oyun biraz
düşük başlıyor gerçi ama sonuna doğru o kadar kaptırıyorsunuz ki hikayeye,
sonuna geldiğinizde konuştuğunuz en son şey bu oluyor.)
Eve döndükten sonra eleştirileri
okuyayım dedim, kim ne demiş, nasıl bulmuş oyunu.. gitmeden önce okumamıştım; malum
bazı eleştirmenler insanın içindeki bütün şevki kaçırıp, ön yargı edinmesine neden oluyorlar. (bazı eleştirmenler pek bi gaddar oluyor şimdi doğruya doğru) Döndükten sonra okumak en güzeli! Demişler ki.. 'çocuk çok hızlı
konuşuyor.anlaşılmıyor çoğu dediği' Ya Allah aşkına yapmayın, evet hızlı konuşuyor da çocuk tüm oyunu
sırtına alıyor be, hızlı konuşsun kaç yazar? Bırakın hızlı konuşsun!
*anne (Banu Çiçek Barutçugil) en gerçeğiydi ama şimdi;
gözlerimin dolmasına neden oldu. Yahu nasıl bir ağlamaktır o? Nasıl gerçek? Kendimi Nurettin gibi ağlamamak uğruna gözlerimi aşağı yukarı devirirken buldum; sonra bir baktım
sağım solum arkam önüm.. herkes benim gibi gözlerini fal taşı gibi açmış,
tavana bakıyor ağlamamak için.
*en güzel sahne! Nurettin’in üzerinde
çarşı yazan sweatshirtle ağır çekimde polislere çemkire çemkire koşmasıydı
herhalde. (o zamana kadar eğer hikayenin Emrah Serbes'e ait olduğunu bilmeseydim; yemin ederim
o sahnede anlardım. Kesinlikle anlardım. Hem zaten bu kadar ağız dolusu ama yerinde küfür etme
yeteneğine sahip ondan başka biri var mı? Sanmam.)
Gittik. Şehrimizdeki ilk yök
karşıtı eylem. 26 öğrenci, iki kürt, bir türk milliyetçisi, altmış çevik kuvvet
polisi, yirmi özel güvenlik görevlisi ve her an müdahale etmeye hazır takviye
esnaf kuvvetlerinin katılımıyla gerçekleşti. Polisler grubu çembere alıp
ellerindeki biber gazlarını sıkmaya başlayınca herkesin gözleri doldu.
Öne çıktım, “göz yaşartıcı gaz
sıkmanıza gerek yok” dedim. “arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar.”
Sezon bitimine az kaldıı! Haziran
sonuna kadar İkinci Kat’ta hemen gidin, kesinlikle gidin, valla bak kaçırmayın! Gidin!
E.