30.8.13

Paralel şeyler.. hayat!!

Merhaba!!

Uzun bir aradan sonra yine yeniden İstanbul’dayım. Yaklaşık.. onyedi gün onsekiz saat oldu. Dönmek güzel şey.. gitmek kadar heyecanlıymış meğer. Farklı duygular.. şehirlerin duygusu vardır bilir misiniz? Seni çok derinden etkileyen hisleri vardır.. Neyse işte..  geldim.

Nerede kalmıştık.. FİLM! Yoo bu kez değil.

Bugün bi kitaptan bahsedeceğim.. aslında bir yazardan. Barış Bıçakçı! Duyanınız bileniniz vardır mutlaka. Daha önce Bizim Büyük Çaresizliğimiz’den bahsetmiştim. Hatırlayanınız vardır belki..

Bazen çok şey düşünürüz. Bazen çok şey dilimize gelir de dökülemez bir türlü. Bazen de bulamayız o kayıp sözcükleri. İşte tam da o sırada.. birileri çıkar karşımıza ve söyleyiverir. Heh dersin.. tam da öyle bir şey bu. Tam o satırlardaki gibi.. sen yazmışsın sanki. Birileri yazmış senin için.. onlar dururken, bi de sen karıştırma ortalığı dersin.

Herkesin vardır mutlaka yardıma çağırdığı yazarları.. şairleri.. Yok mu yoksa? yoksa bulmalı, en yakın zamanda!! Benim çok var misal, Barış Bıçakçı da bunların başında geliyor.

Kitap okurken not almayı çok severim. Sevdiğim sözleri, cümleleri.. bazen öyle güzel tasvir edilir ki bir yer adını merak ederim, bazen bir müzikten bahseder dinlemek isterim falan. Kitaplarımın çoğunun arasında karmançorman yazıların olduğu kağıtlar vardır. Kitaplar kadar onlara da değer veririm. Benim dışımda pek kimse anlamaz bu satırları.. nereden nasıl çıktıklarını. O yüzden daha çok severim.

Ama bu kez farklı bir şey yaptım. En son okuduğum kitaptan çıkardığım cümleleri birleştirdim.. hangi cümle hangi sayfadan bu bana özel:)
 Herkes Herkesle Dostmuş Gibi.. Barış Bıçakçı


...
Paralel şeyler çileden çıkarır beni, midem bulanır benim, nefret ederim paralel şeylerden..
Çünkü zamanla her şeyi sever insan, çünkü bir gün öleceğini anlar.

Yılların geçip gitmesine ve her şeyin belleğin bir oyunuymuş gibi bir belirsizliğin içine batmış olmasına.. bu ben miyim? Peki o ben miydim? Bütün bunları yaşayan. Hayır seyreden. Karar ver; yaşayan mı, seyreden mi? Yaşayan değilmiş gibi. Geçmişte başka biri, ama şimdi ben. Geçmiş olunca başka biri.

Geçmişin büyüsü nereden geliyor? Uçup gitti diye mi? artık elimde değil diye mi? ne basit bir şeyle boğuşuyordu.

Çünkü bir şeyin düşünce olabilmesi için makul bir sürenin geçmesi lazım.
Bir gazete kesiğinde “umudun bittiği anlarda yanlış kararlar hiç verilmese” yazıyordu.

Kendimi Aylak Adam’dan daha iyi hissediyorum. Vazgeçerek yaşıyorum. Vazgeçe vazgeçe ilerliyorum..

Hem.. konuşmak kimi zaman sevişmekten beter eder insanı.

“konuşmuş muyduk? Vesikalı Yarim’i seyretmiş miydin?”
Aynı zamanda böyle boştur işte sözcükler. Boş. Tıpkı atomlar gibi sözcüklerinde içi boş. Bu yüzden hafifler ve hızlı hareket ediyorlar. Çabucak yayılıyorlar.

Şimdi bana yine kızacaksın ama..
Tereddütsüz veriyorum kararımı, görmezlikten gelerek geçip gidiyorum. İyi bir şey yaptığımı düşünüyorum

İyi bir şey yaptım.

E.


7.8.13

03:32'

bugün durdum bi. dedim ki kendi kendime.. sen sus!


-
Sonra zaman geçti. Zaman hiçbir şeyi düzeltmez. Daha beter de etmez. Zamandan bağımsız şeyler bunlar. Karanlıkta uzanıp bir sigara daha yakmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Babam öldüğü için değil. Aşık olduğum için değil. Öyle olması gerektiği için.

Sonra biraz içtim ve telefona sarıldım. Bu adil bir şey değil. İki taraf için de. İnsanlar sizin alkollü olduğunuzu anlar ama bellekleri bunu böyle kaydetmez. Çünkü gelen sadece sestir. O sesin üstüne en ayık halinizi yerleştirir bellek. Bellek böyle namussuz bir orospu çocuğudur işte. Sizi üçkâğıda getirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Hepimiz yanlış hatıralara sahibiz. Öyle yaşanmadı onlar. Hatıralarını yazan ihtiyarları düşünün, kitabı bitirdikleri zaman öleceklerini bilirler, o yüzden bitiremezler bir türlü, yaşamak için sallamayı sürdürmeleri gerekir.

Onu aradım ve seni seviyorum dedim. Çarklar durdu, yargılama bitti. Hayatımda ilk kez çekip gitmek istemiyorum. Şimdi bile utanıyorum söylediklerimden. Herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. Orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. Daha öteye gidemiyorsun. Bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. Benim çakıldığım yer de o günlerde bir yerde işte. Ama tam nerede bilemiyorum. Hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu. Orası beni daha iyi bilecek.

Sonra konuşalım dedi. Sonra konuştuk. Hastanenin karşısındaki otoparkta. Otoparkın bir köşesini oto yıkamacıya çevirmişlerdi diğer köşesini çay bahçesine. Çok amaçlı grotesk bir yer. Ne konuştuğumuzu yazmayacağım. O kadar da değil. Çünkü bunlar özel şeyler. Zaten ben hayatımı anlatmak istemiyorum ki. Yaşadıklarımı düşünerek oradan bir sonuca varmak istiyorum sadece. Sanırım demode bir yazarım. Genellemeleri seviyorum ve noktayı koyduktan sonra ardımda iyi kötü bir anlam bırakmak istiyorum. Artık bunun bir anlamı kalmadığını düşünsem bile böyle yapıyorum. Lanet olsun, öyle alıştım çünkü, nasıl başlarsa öyle gider.

!Emrah Serbes

4.8.13

Ardına bakma Mecnun!!

Naaasılllll!!!!
Leyla ile Mecnun bitiyor muymuş?




Şimdi doğru oturup doğru konuşalım.. hiç eğip bükmeyelim lafı. Aşikarı saklayamazsın ne de olsa. Sessizlikte boğulmayacağımıza göre.. ama ona rağmen konuşamıyorsak da mesela.. yazalım o halde biz de! Kelimeler güzel anlatır ne de olsa beni.

Mutlu musunuz siz? Yaşadığınız ülkede.. yaptığınız işte.. evliliğinizde.. kendi kendinize kaldığınızda göz ucuyla baktığınız aynada ne görüyorsunuz misal. Ya da hiç aynaya bakıyor musunuz? Bir de öyle bi durum var dimi.. bakabiliyor musunuz? Mesela.. hep merak etmişimdir; bir insanın özgürlüğünü alan, onu hapseden lüzumsuz yere, ve ya sebepsiz gözlerini morartırken sıradan insanların.. bazı insanların mizahını bazılarının düşüncelerini hatta kiminin hayallerini çalan bu insanlar, akşam olup da eve gittiklerinde hiç aynaya bakarlar mı? Aa gözümün üstünde kaşım da varmış yerine.. ağzımdan ne gereksiz sözcükler çıktı bugün de demezler mi.. ya da bu kafa sahip olduğum beyin için çok büyük değil mi demezler mi.. hep merak ederim içten içe. Garip.. eğer yüzsüzce bakabiliyorlarsa yansımalarına.. üzücü. Bazen kuşku duyuyorum.. bu insanlar hiç mi sevmemiş hiç mi sevilmemiş yahu! Hiç mi.. Kötülük tohum değil ki. Ektiğinde sadece o çıksın.. hiç mi aralara sıkışmamış iyilik denen kırıntı.

Peki siz hiç hayatınızda ceza aldınız mı? Okulda öğretmeninizden.. evde babanızdan.. sokakta topunuzu acımasızca kesen bakkal amcadan.. hangimizin kulağı çekilmedi ki. Peki neydi suçlarımız.. derste öğretmenden izin almadan konuşmak, annenin yaptığı yemeği sevmemek, sokakta oyun oynamak! Ahh be.. biz çocukken bile ne anarşistmişiz!

Gerçi.. öyle yaşıyoruz ki. Öyle bi zaman ki öyle bi yer ki.. az kaldı sadece nefes aldık diye suçlanacağımız günlere az kaldı.. özgürce yaşamak! “özgürce” ..kim? ..nerede? ..nasıl? özgürlük neydi ki hatırlıyor musunuz? Ben bi şeyi hatırlıyorum.. birinin özgürlüğü diğerinin özgürlüğünü engellediği noktada biter. Ben böyle öğrendim ilkokul sıralarından bugüne gelene kadar böyle gördüm, bildim. Siz?

Peki şuan..
Ne mi oluyor.. yazmaya kalksam, okumaktan sıkılırsınız.
Biri geçen gün bir şey yazmış.. Leyla ile Mecnun’u da mı kaybediyoruz derken rastlaştım. “ ..bir tek yalnızlığımız kaldı o da gitmesin” demiş. Ne doğru.. 

Ceza alma konusuna gelirsek.. ben hayatım boyunca çok ceza aldım.. tek ayak üstünde tahtanın önünde bekledim saatlerce.. tatil günlerimi odamda pinekleyerek geçirdim, eve kapatıldım arkadaşlarım sokakta cirit atarken.. bisikletimi bodruma kitlediler.. haftasonu televizyonu yasakladılar.. ben taa küçüklükten beri özgürlüğüm için savaşırım işte! Yaşım kaç oldu.. hala okuyorum o ayrı. Ama hala aynı savaştayım. Tüm istediğim biraz hayal kurmak, düşünmek, az biraz sesimi yükseltmek belki.. istediğimi izlemek istediğimi okumak istediğimi dinlemek.. yahu birini dinlemek bu kadar zor olmamalı! Başka birisinin senden farklı düşündüğünü kabul etmek, bir ‘başkası’ düşüncesi bu kadar anlaşılmaz olmamalı, sen olmayan. O kadar mı zor?
Çok güç değil.. inanın bana!

..
Ne diyordum ben..  heh!
...-bunu bir daha sorma Mecnun!


…anlaşıldığı gibi ne Leyla’yı ne Mecnu’nu ne de yalnızlığımızı.. yedirmesek mi acaba? ..diyorum.
Misal ben şu sıralar Leyla ile Mecnun izliyorum. Bazı anlar İsmail Abi gibi gelmeyecek bi gemiyi bekliyor gibi hissetsem de.. mütemadiyen gülüyorum. Deneyin derim.. onu da yaptım, ama hala mutsuzum diyorsanız.. hala diğerlerini anlayamıyorum diyorsanız.. son çare!

topuk topuk topuk..

E.