Hegel zamanında “her şey, ötesini, hali hazırda kendi içinde
barındırır” demiş..
Üç yıl önceydi sanırım erasmusla
ispanyaya gitme kararı verdim. Ama ne oldu bilmiyorum, vazgeçtim ve sınavı
kaçırdım. Sonraki yıl tekrardan gitmek istedim. İstanbuldan gitme fikri o kadar
iyi olacaktı ki, kaçmak gibi bir şey.. Sınava girdim, kazandım ama ispanyayı
değil almanyayı. Hiç aklımda olmayan bir ülkeye gidiyordum, çok korktum ama
vazgeçmedim. Sonra zaman yaklaştı, uçak bileti aldım. Sonra gitmek istemedim,
bırakmak bir yıl öncesi kadar kolay gelmemeye başladı. Son bir ay kala gitmemeyi çok düşündüm,
itiraf ediyorum. Ama gittim. Bir ton belge işi, kafayı yememe sebep olan
yazışmalar,postalar, imzalar.. tüm o angarya bürokrasiyi atlatıp beş aylığına
almanyaya gideli bir yıl oluyor şimdi. Geçen yıl bu zamanlardı ile başlayan,
iyi ki gittimle sonlanan cümlelerden etrafımdaki herkesi bunaltmış durumdayım
şuan. Zaman işte, çabuk değişiyor her şey.
Erasmus kararımdan çok kısa bir
süre sonra ‘L’auberge Espagnole’ izlemiştim. Barcelonada erasmus böylemiymiş
diye bitirmiştim filmi. Almanya’dan döndükten sorna tekrar izledim, ve tabii ki
daha çok sevdim. Ee ne de olsa hayatımızdan kesitleri izlemek hep daha güzel
gelmiştir biz insanoğluna, hep kendi hatıralarımıza uygun hikayeler ararız.
Neyse işte, hemen ardından ‘Les Poupees Russes’ izledim, filmin devamıydı.
Xavier ölsün dediğimi hatırlıyorum filmin sonunda. Büyüyemeyen bir çocuktu,
aslında hiçbir zaman neden orada olduğunu bilmeyen bir çocuk.
‘ona beraberken hiç
söylemeyeceğim şeyleri yazmaya başladım’ hep böyle mi olur? Sanırım evet. Biz insanoğlu
aynı zamanda yaşamaktan dahi korkan zavallı yaratıklarız. Xavier de böyle
yazmaya başladı işte, ama sorun şu ki
yazdıkça büyüdü her şey; yazdıkça karmaşıklaştı. Yazdıkça büyüttü her şeyi
gözünde. İnsanları, geçmişi, geleceği, aşkı, yaşamı.. yazdıkça karıştı.
Sen hep daha iyisini arayacaksın!
Güzel cümle, ayrılıklar için özellikle. Hem ‘sen daha iyilerine layıksın’ gibi
yapmacık bir klişe de değil. Hem bazen aşkın değerini anlamak için incitecek
şeyler yapmalıyız. Hadi canım sen de..
Evet gelelim bugüne.. yaklaşık
yarım saat önce Xavier’lı üçüncü filmi bitirdim. ‘Casse Tete Chinois’! evet
aynen öyle. Bu sefer de kahramanımız hayatını bir çin bulamacası gibi
karıştırmayı başarıyor. Ama bu kez Xavier ölsün demiyorum. Neden bilmiyorum, bu
kez kızmıyorum bu şımarık çocuğa. Hayatı bu kadar karmaşık bulduğuna gülüyorum
sadece.
A noktasından B noktasına giden
trenli yol-zaman problemleri gibi bir hayat düşün. Xavier için bu imkansız,
evet o da kabul ediyor bunu.. onun halihazırda bir B noktası problemi var.
*filmlerin hepsi çok
güzel..
Ama aslında hiç bir şey basit
değildir, ama sandığın kadar karmaşık da değil. Evet kabul etmeli bazen
anlaşması zor biri oluyorsun; ama çoğunlukla değil. Sana kendini iyi
hissettirmek artık benim görevim değil, biliyorum. Ama kafanda canlandırdığın
şeyi gerçek dünyayla ne kadar çabuk eşleştirirsen kendini o kadar iyi
hissedersin. Ya da belki de en iyisi bilinmeyenle yüzleşmek, artık neyin doğru
olduğunu ben de bilmiyorum. Sanırım ruhumu bir buzdolabına teslim ettim.
Koş Xavier! Ne de olsa yol-zaman
problemlerinde hız çok önemlidir. →
E.
filmleri çok merak ettim bende hep istedim erasmus ama çok zor ya vede korkutucu
YanıtlaSilöyle gözüküyor ama inan ne zor ne de korkutucu.. hatta eğlenceli:) sadece belge-kayıt kısımları biraz can sıkıcı olabiliyor.. sabrın baya bi sınanıyor hatta:))
SilHiç duymamıştım bu filmleri, ilgimi çekti ama hemen izleyeceğim :)
YanıtlaSilizle izle:))
Sil