Selam! Bugün yine asosyalliğin
dibine vurduğum doğrudur. Aa hay aksi! bakın ne dicem.. Bugün dünün aynısı..
hatta bir önceki bir önceki gün de böyleydi. Film/dizi/kitap üçgeninde geçen
günler.. merhaba! Dışarıda hava nasıl? Bu durumu twitterdan takip edecek kadar
pencereye uzak bir köşeden sesleniyorum. KURTARIN BENİ!!
Bu arada BookChallenge olayını
adım adım takip ediyorum ama her gün yazacağımdan emin olamadığım için
başlamadım. Takipteyim ama.. Ben de şu sıralar uzun zamandır kitaplıkta okunmayı
bekleyen üç silahşörler’e başladım. (aa daha yeni mi?) der gibi bakmayın. Ee
malum istanbulda okul-ev arası otobüste taşınacak ağırlıkta bir kitap değil. Uzun
zamandır tüm kitaplarımı toplu taşıma araçlarında bitirdiğimi göz önünde
bulundurursak.. normal bir durum bence.
Ve sonunda izlemem dediğim bir
filmi daha siz bloggerlar sayesinde izledim. O kadar çok anlatıldı ki..
dayanamadım. ‘Aynı Yıldızın Altında’yı izledim. Doğruymuş arkadaşlar.. ‘acı
hissedilmeyi talep eder.’ Ve bu film soğuk havalarda evde tek başına izlenilmesi
gereken bir film değildir. Resmen elimde patlayan bir bomba. Eveet.. ben de
ağladım. Oysa son dakikalarına kadar ağlamamak konusundaki direncim yerindeydi
de o cenaze töreni işi bitirdi. Hee bu arada ‘cenazelerin ölü için olmadığına
karar verdim. Kalanlar içindi.’ ne doğru bir tespit öyle..
Hatta bugünlerde bir tane daha
izlemem dediğim bir filmi izledim. Sanırım yeni film önerilerine ihtiyacım var.
İzlemeyeceklerim listesine başladıysam eğer yardımınız gerekebilir. Ki durum bu.
Bu filmimiz; ‘Bağlanmak Yok’. Diğer film gibi olmadı maalesef izlemeseydim de
olurmuş dedim. Hatta sıkıldım bile denebilir. Sadece tek bir cümle vardı: “insanlar
ebediyen birlikte olamaz”. Bir bu laf güzeldi işte.
Son olarak geldim son dört günde
iki sezon bitirdiğim; hatta üçüncü sezonuna başlamak üzere olduğum dizime.
Aslında geçen yıl Kassel’de ilk sezona başlamıştım. Sevmiştim de aslında ama
sonra ne oldu da yarım kaldı hatırlamıyorum. Salı günü dedim ki.. hadi elif bir
daha başla en baştan. İşte bu laf var ya.. hayatımda söylediğim en güzel
şeylerden biri olabilir. Onun sayesinde hayatımın aşkını Nick Miller’ı buldum.
(tamam biraz abartmış olabilirim ama her saçmalığına bu kadar çok gülmemin
başka bir açıklaması yok bence) evet.. karşınızda New Girl!!
(Summer’a olan düşmanlığınızı
kapını dışına bırakın. Ve Zooey’i öyle izleyin. Jess’i seveceksiniz.)
Felicity’i izleyin derken Woody
Allen’ın NewYork sevgisinden ve LA nefretinden bahsetmiştim hatırlıyor musunuz?
Heh onu unutun. Allen’ı boşverin. (NewYork başkadır orası ayrı da) Bu çocuklar Los
Angeles’ta olduğu sürece üzgünüm Woody, LA is the king!
*bir çok insana bir çok insanı hatırlatıyorum. bir çok insan bana bir çok insanı hatırlatıyor..
O zamaan Nick Miller'ın mixtape'inden gelsin -> dinle!
E.