13.7.11

Harry Potter - çocukluğum, gençliğim -

"Unutmayın, asa büyücüyü seçer."



  Yeni doğan yeni yetme çocukların hiç tadamayacakları bir heyecan yaşattı bize Harry Potter. Devam kitapları, filmleri derken büyüdük. Yeni filmi ne zaman çıkacak nasıl olacak diyerek 10 yılı geçirmişiz haberimiz yok. Harry, Ron ve Harmoni’nin Felsefe Taşı’ndaki fotoğraflarını görmesem bu kadar yıl geçtiğine inanmayacağım. Resmen bir kuşak Hogwarts’ta bıraktı hayallerini. Harry ve arkadaşları büyürken, aşık olurken, kavga ederken hiçbir tuhaflık hissetmeden benimsedik her hallerini. Çünkü, bizde onlar gibiydik, bizde büyüyorduk, ve yeni dünyayı keşfediyorduk. Onlar ruh emicilerle uğraşırken biz de kendi dünyamızın ergen sıkıntılarıyla boğuşuyorduk. Dünyalarımız farklı, biz aynıydık. Harmoni’nin zekası, Ron’un salaklıkları, Harry’nin yetenekleri bizi sinema salonlarına itiyordu. Hatta ilk gününde izlemek isteyenler gişe önlerinde kuyruk oluyorlardı. Farklı bir maceraydı, dedim ya onlar bizim çocukluk hayallerimizdi. Biz sadece izlemedik, o çocuk aklımızla büyülü trenle biz de yolculuk yaptık Hogwarts’a. O kadar etkileyici yazılmıştı ki bir çocuğun bunu gerçek olarak benimsemesi kadar doğal bir durum olmasa gerek.  J.K. Rowling’de nasıl bir hayal gücü var, sınırları ne kadar esnek diye sormadan çıktığım bir filmi yok doğrusu. Bu da bunun kanıtı mıdır, kanıtıdır.
    Teknik meselelere gelirsek eğer, Harry Potter serisinin ilk iki filminin yönetmeni Chris Columbus ile son üç filmin yönetmeni David Yates arasında kutuplaşan izleyicilerden bahsetmemek olmaz. Columbus’un sadık bir yönetmen olduğunu, Yates’in ise yeni eklemeleriyle daha başarılı yapıtlar çıkardığını söyleyen izleyiciler ciddi anlamda taraf olmuş durumdalar. Seri istikrarı David Yates ile sağlamış gibi görünse de bize büyüyü sevdiren Chris Columbus’a haksızlık etmek istemem. Fakat bir seçim yapmam gerekirse de çok politik davranarak serinin en beğendiğim filmi Azkaban Tutsağı’nın yönetmeni Alfonso Cuaron’ı seçerim. Cueron’un yakaladığı karanlık hikaye yapımcılar tarafından beğenilmediği için -gişe kaygısıyla- yönetmenle yollar bu filmden sonra ayrıldı. Ama bana kalırsa Harry’i ve arkadaşlarını çocukluktan kurtaran bu film; müziğiyle, görsel efektleriyle serinin en can alıcı halkası durumunda.
    Ve son olarak da favori karakterimden bahsetmek istiyorum. Ne Harry ne Ron ne de Harmoni. Bence en bomba karakter, ev cini Dobby’di. Dobby’nin Harry’e olan bağlılığı, hep kötü sonuçlanan yardım çabaları, çoraplara ve şapkalara olan hayranlığı tam anlamıyla her eve lazım bir ev cini dedirtecek cinsten. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları-1’de Bellatrix Lestrange tarafından atılan bir bıçak ile öldüğü sahne ise tam bir duygu patlaması yaşanılacak türden. Dobby için özgürlük Harry’di, ölürken bile Harry Potter dedi. Harry de bu sadık cinin mezarına bu sözleri yazdırdı.“ here lies dobby, a free hose elf”.Etkileyici dimi?

Dobby!!
   Final bu 10 yıla yaraşır şekilde mi yapıldı bilmiyorum. Beklentiler bu kadar yüksekken memnuniyeti yakalamak zor olsa gerek. Yalnız biliyorum ki her nasıl olursa olsun bugün sinema salonlarından ayrılan Harry Potter hayranları bir boşluk hissedecekler. Artık büyü yok, hayal yok. Çocukluk mu? O da ne büyüdük artık biz. Ne yazık ki onun bizde yeri yok.   

   E.

3 yorum:

  1. Vallahi ne Columbus ne de Yates diyerek hiçbir filmi beğenmediğimi söyleyebilirim. Bir tek Deathly Hallows Part 1 beni şaşırttı ama Part 2 da yapılan aptallıklardan sonra normale döndü. Kitapların verdiği hissi veren olmadı olamayacak gibi.
    Ama elbette çok tatlı bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Tabii çok haklısın:) sadece filmlerine bile baktığmda bi sürü göz ardı ettiğm şey varki kitapları işin içine katarsak ohoo.. ama bu harry deyince aklıma çocukluğum gelmio duygulanp ve gülümsemiyorum demek değil^^
    buarada yazıyı beğendiğn icn sevndm, ne mutlu:))

    YanıtlaSil
  3. Elif, son cümlelerinin bana fark ettirdiği: Serinin son filmini ısrarla izlemememin sebebi, büyüdüğümü kabullenememek olabilir :)

    YanıtlaSil