9.4.12

'Büyü' dedikleri şey bu olsa gerek!

 “-Samimi ol.. Abartma öyle.. İnsan gibi ol ya işte.. Poz kesme. Artistlik yapma. Mahlar mihler.. Yapma.. Nefes al öyle tuhaf tonlamalar, oyunlar falan yapma. ‘Çık elimden korkunç leke! Çık diyorum sana!’.. Yapma.. Normal yürü, normal dön, normal dur.. İnsan ol.. İnanayım.. Öyle bir oyna ki.. Sana ilk kez inanayım.. Olmaz mı?
-Utanacaksın bu söylediklerin için. Göreceksin”


                                                  'Gerçek Hayattan Alınmıştır'

  Gözlerin kapalı, bilmeden, derin bi merak hafif bi korkuyla girdiğin karanlık bir oda. Geçmişin belki de, ya da küçük bi hesaplaşma belki seni karanlığın içinde bekleyen; tetikte, aniden patlayan tabanca gibi gürültülü ve korkutucu. Öylesine bi hikaye değil. Hem ne kadar yalan olabilir ki; hikaye gerçek hayattan alınmışken..

  Beni bilen bilir her zaman sinema ilk tercihim olmuştur. Bundandır ki entellektüelliğin tiyatrodan, sergiden geçtiğini söyleyen insanların hafiften küçümseyen bakışlarına çoktan alıştım. Ama işte tam alışmışken beni bi tiyatro aşkıdır sardı gitti. Sinema salonlarından çok tiyatro kapılarını aşındırdım son zamanlarda. Perdeden ziyade hikayeye canlı canlı tanık olmak paha biçilemezmiş.. anladım.
  Sonra ne mi oldu? Ben güzel güzel tiyatrolarıma giderken; olayı sahnede izlemekten daha da iyisi olmaz derken.. Bi baktım ki yolum bambaşka, çok farklı bi sahneye düştü. Hani şu sıralar çok moda olan, hep merak ettiğim ama gitmeye cesaret edemediğim; alternatif sahne burası.
  Oyun senin, sen oyunun içinde gibisin. Hem ordasın hem de yoksun gibi. Mekan Kumbaracı50; hikayede tam da orda geçiyor zaten. Kapılar kilitleniyor, ışıklar bi yanıyor bi sönüyor. Mum ışığında kadehler kaldırılıyor. Sanki sen yokmuşsun gibi, sanki görünmez olmuşsunda iki kişinin hikayesine gizliden girmişsin gibi.
Bi anne, bi oğul. Geçmişin getirdiği ağır yükün hesaplaşması. Gerilen ruhuna inat seni hala gülümsetebilen hikaye. Gülümseyen dudaklarına inat içini burkan dialoglar, müzikler.
  Yiğit Sertdemir’in kaleminden, Kumbaracı yokuşundan çıkıp gelen bi hikaye. Unutmayın! Bu hikaye: Gerçek Hayattan Alınmıştır.

dipnot*: Tomris İncer ile Yiğit Sertdemir’in olağanüstü hallerini görmek için; bi hikayeye köşesinden de olsa ait olmak için; bir kez daha tiyatroya aşık olmak için; hatta büyülenmek için.. gidin görün! Hiç pişman olmayacaksınız^.^ 
E.

4 yorum:

  1. gelemediğim için pişman olmalıyım sanırım.

    YanıtlaSil
  2. ben sana başka gün saat bulucam meraklanma yeni fikirlerim var:)

    YanıtlaSil
  3. kumbaracı50'de "öldün duydun mu?"yu izlemiştim. o da çok keyifliydi, hatta sahneye/salona girer girmez dekordan/oyuncudan korkup yerimden sıçradığımı hatırlıyorum. :) bu oyunu bilmiyodum, uzun zamandır da tiyatroya gitmiyodum. yazını geç gördüm diye üzüldüm önce ama hâlâ oynanıyo sanırım. teşekkürler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet hala devam ediyor, hatta kumbaracı üçlemesi halinde 'gerçek hayattan alınmıştır', 'barzo ile konserve', 'dertsiz oyun' hepsini izle derim şiddetle tavsiye:))

      Sil