Benim woody allen la olan karmaşık ilişkimi bilen bilir.
Aslında ilk önceleri pek sevmediğim bu sempatik adam şimdi bambaşka.. kendimi
Manhattan’ı Paris’e taşıyan Alice gibi hissediyorum adeta.. durum vahim her an odamın kapısına bi Allen
posteri asıp, sohbete başlayabilirim. ^^ neyse..
Ama her filmini sevmem şimdi.. bazen filmi severim ama bazı
sahneleri vardır, buna burada şimdi ne gerek vardı ki derim. Ya da filmi genel sevmem.. olabilir yani illa
gülü seven dikenine katlanacak klişesi kabulüm olacak değil.:) Şimdi absürt bi
adam bu Allen vesselam. Her filmine bi animasyon bi bir şey koymasa olmaz.
Fransız filmlerinde genellikle rastlaştığımız masalsı anlatım, Woody Allen
filmlerinde tavan yapar.. seyirciyle hep bi sohbet havasında olan, sanki masal
anlatan aileden biri gibi..
En son Allen yazımdan bu yana ona ait kaç film izledim
bilmiyorum.. hele son zamanlarda cidden Alice gibi olacağımdan kuşkulanmama
sebep olacak derecede içli dışlı olmuş durumdayım. Ben diyorum ki.. unuttuklarım olmuşsa eğer
yok sayın… size Allen’a ait dört filmden bahsedeceğim. Başlıyorum...
En sondan başlamak hep en iyisidir deyip..
Bugün uzun bi aradan sonra dvd lerimden kafamı kaldırıp
yılan hikayesine dönen sinema ziyaretimi gerçekleştirip to Rome with love ile
buluştum. – o kadar zaman olmuş ki.. sinema fiyatlarını unutmuş biz iki arkadaş
film öncesi bir dumur olma seansı yaşadık ki somayın gitsin- maddi olarak
yaşadığımız küçük sarsıntımızdan sonra kendimizi bıraktığımız Roma sokaklarında
dolaştık, güldük, eğlendik, kaybolduk.. falan filan.. o arada Roma’ya olan
aşkım depreşti tabi.. İspanyol merdivenlerinde oturamadan ölmeyim diye içimden
geçire durayım… o İtalyanca nasıl güzel dildir diye sorarım. Ayrıca da
belirtmek isterim ki.. bi dile ondan başka bu kadar hız yakışmaz..:) bi
İtalyanca kaldırır bu hızlı konuşmayı bir de Woody Allen^^
1 öncesi;
Match Point; yine Scarlett ve Scoop’tan sonra yine benzer
bir tür karmaşası filmi. Romantik başlayan ve sonrasında gerilim yaratan
cinsten, ki bence senaryo harikası bi
124 dakika.. klasik Allen tarzı diye nitelendirilen, masalımsı hikayelerden
hoşlanmayanlar bunu bir izleyin de.. bu yaşlı adama hemen haksızlık etmeyin.. hatta keşke azcık biraz da olsa filmde onun o sempatik suratını da görseydik.. o heyecanlı konuşmasını sıkıştırsaydı keşke filmin ucuna köşesine.. olmuyor böyle.. Alıştırıyor kendisini kamera önünde sonra pat kamera arkasında.. olmuyor böyle Allen!!
2 öncesi;
Bu tozlu raflardan çıkan bi film.. bana bu adam hiç tarzını
değiştirmemiş be kardeşim dedirtti. O kadar yani.. Annie Hall’dan bahsediyorum.
Bu sefer beyaz perdeye yeni çıkan allen. Öyle şimdiki filmlerinde olduğu gibi
bi görünüp kaybolmuyor. Bildiğin esas oğlan. Aynı her zaman olduğu gibi tüm
film boyunca seninle konuşuyor. Adamın var bi derdi. Onu dolaylı olarak değil
de açık açık konuşarak anlatıyor. Absürtlük desen var, gereksiz bazı konuşmalar
desen var.. arada öh yani bu kadarı da saçma dediğin anlar olmuyor mu.. alası
var:) ama yine de iyiydi be. ( o her ne kadar açıklamaların da, sözlerinde
aksini düşündürtmeye çabalasa da) bence onun suratındaki o sempatiklik..
izletir kendini . üzgünüm be Woody’cim o yüzündeki ifade seni hiçbir zaman
aykırı göstertmiyor. Olmuyor!
3 öncesi;
Bu Woody Allen'ın olmayan bir Allen filmi!!
Başta da bahsettiğim Paris-Manhattan.. vizyona girdiği ilk hafta hemen gidip izlememe rağmen gün bugün olmuş ben daha yeni yazıyorum ama.. bu filmin güzelliği hakkında noksan bir yorum yapacağım anlamına gelmiyor tabi.. . Manhattanı çok sevdiğimden midir yoksa filmdeki esas kızın allen a olan hayranlığını sevdiğimden midir ya da yine esas kızın odasındaki konuşan woody allen posterine olan hayranlığımdanmıdır bilmem. Ama ben bu filmi pek bi sevmiştim:) yani her an benden yeni bir proje doğabilir.. mesela… manhattan in İstanbul gibi ? yani böyle bir şeyle olur da karşılaşırsanız şaşırmayın diye dedim.
Başta da bahsettiğim Paris-Manhattan.. vizyona girdiği ilk hafta hemen gidip izlememe rağmen gün bugün olmuş ben daha yeni yazıyorum ama.. bu filmin güzelliği hakkında noksan bir yorum yapacağım anlamına gelmiyor tabi.. . Manhattanı çok sevdiğimden midir yoksa filmdeki esas kızın allen a olan hayranlığını sevdiğimden midir ya da yine esas kızın odasındaki konuşan woody allen posterine olan hayranlığımdanmıdır bilmem. Ama ben bu filmi pek bi sevmiştim:) yani her an benden yeni bir proje doğabilir.. mesela… manhattan in İstanbul gibi ? yani böyle bir şeyle olur da karşılaşırsanız şaşırmayın diye dedim.
Daha hatırlamadığım.. izlediğim ama yazmayı unuttuğum ne
bileyim.. vardır mutlaka.. artık aklıma geldikçe ekleme yaparım:)
Burada bu kısa Woody Allen dosyamı onun bir sözüyle
kapatıyorum.. “Bir adam çok güzel bir şarkı söylerse mest olursun. Hiç
aralıksız söylerse, başına ağrılar girer.”
E.
midnight paris filmine kadar sevmediğim kişi kendisi ama artık ısınmaya başladım sanki :)
YanıtlaSilben de hangi filmiyle sevmeye başladım onu bilmiyorum ama sonradan oluşan bi hayranlık benimkisi:))
Sil"to Rome with Love", izleyip de sinemadan böyle yüzümde gereksiz bir gülümseme ile ayrıldığım nadir filmlerdendir.
YanıtlaSilBir de o saoundtrack var ya hani "amada mia, amore mio".
Onu hayatımın arka fonuna yerleştirmeye karar vermiştim. Öyle de naifti.
Ama "Midnight in Paris"in de hakkını vermek gerek. En çok onu sevmiştim ben.
evet 'Midnight in Paris' benim gibi zamanına sığamayanlar için yapılmış adeta.. benim de favorim o sanırım^^
Sil