Hepimiz hayatımızın bi kıyısında
şiirimsi nidalarla seslenmişizdir bir yerlere.. bir yerlere işlemişizdir kurşun
kalemle o cüce halinden yücelttiğimiz dev hisleri.. Söyleyemediklerimiz yazıyla
can bulur.. işte tam da bunu keşfedenler bir çeşit şairdir benim gözümde.
Bi Orhan Veli var mesela benim
için.. bi Cemal Süreya, bi Edip Cansever var.. bazen Atilla İlhan var
başucumdan hafif hafif mırıldayan.. benim kendimce kahramanlarım onlar.. dile
getiremediklerimi şak diye ortaya döken onlar.. benden daha güzel beni
anlatanlar.. tek bir cümleyle bile beni olduğum yerde bırakıp, düşünceler
deryasına dalmama neden olanlar..
O kahramanların yarattıklarıyla
büyüyorum ben..
Yılmaz Erdoğan sayesinde öğrendim Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu.. bi şiir uğruna bi hayal uğruna intihardan
farksız iki ölümü.. bi uykusu çok tatlı olan kelebeğin öyküsünü dinledik.. meğerse o kelebeğin rüyası'ymış her şey..
Neymiş.. aşk bahanesiymiş
şiirin..
özlüsöz*: “güzel olan
yaşadığımızdır, bir gün öleceğimiz değil..”
laf açılmışken.. Orhan Veli'ye bi selam olsun!
“Bekliyorum..
Öyle bir havada gel ki
Vazgeçmek mümkün olmasın”
Çok çok güzeldi ama bu kadar yavaş ilerlemesi ya da izlediğimiz seansta salonun boş olmasından kaynaklı ya efsaneydi harikaydı şöyleydi böyleydi diyemicem.
YanıtlaSilAma güzeldi, sanatsaldı, Amerikanvariydi. Mert Fırat hastasıyımdır ben :)
evet olağanüstü değildi.. ama Türk sineması açısından baktığımızda çok farklıydı, hoştu.. bir kere şiir vardı.. edebiyatın olduğu şey sıkıcı olur mu hiç..^^
Silvee ayrıca Mert Fırat konusunda çok haklısın:))