12.10.13

21:47'

Karanlığın su katılmaz gerçeği sessizlikti dimi? Sokak lambasıyla aydınlanan odada tek ses dışardan geçen motorun çıkardığı gürültüydü, beni ürküten. Şarap kokusu denilen şeydi keskinliği artıran.. belki de soğuğa inat ellerimin üşümemesi bu yüzdendi. O günlerde bunu pek farkedememiştim.. şimdi daha iyi anlıyorum her şeyi. Yeni yeni.. geçmişin taşıdığı izler tahminimden fazla belirginmiş meğer. Ya ben bakmışım görememişim, ya da görmüşüm de görmemezlikten mi gelmişim ne? Karar vermek zor.

Nefes alış verişlerimiz miydi fısıltı sandığım? Yoksa hiç konuşmadık da ben şizofrenik bir travma mı yaşadım. Çalan şey neydi peki? Müzik var mıydı.. sahi olmaz mı! o ses olmasa kim kimin bahanesi olacaktı?

Ne değişti? O geceden sonra hava bi soğudu bi ısındı.. bazen öyle yağmur yağdı ki tam silecek oldu her şeyi. Sonra bir gün ansızın güneş parlayıverdi.. hay aksi!

Yine akreple yelkovan o bilindik yerindeydi. Nedendir bilmiyorum ne zaman o aklıma düşse hep böyle oluyor. Rakamların oyunu mudur ne tüm bu şey? O veda ettiğinde de öyleydi.. ben vazgeçtiğimde de.. saatler hep aynı günler ise? iki ileri bir geri işte.  Şu zaman denen lanet şeyi sevmemem de var işte bir hikmet, rakamlara nefretim kat be kat.

Belki bazen tek sayılara sempati duyuyorum.. ama bazen. Çoğu zaman değil.

Çoğu zaman düşünüyorum yine. O saniye ibresinin hızlı akışını izliyorum durup öylece.. ne mi düşünüyorum? Hah o konulara hiç girmeyelim yine.. Düşünüyorum işte.. doğanları, ölenleri, kaybolanları, kavuşanları, ayrılanları..  iyileri, kötüleri, korkakları, cesurları, aptalları.. öyle bir sürü işte. Bir çok şeyi. Kendimi mesela. Geçmişi bugünü.. bazen de geleceği. Ama bazen, çoğu zaman değil.

..
O gece de çok soğuktu. Sadece çok üşüdüğümü hatırlıyorum. Bir de tavanı.. uykusuzluktan olsa ki..
Nasıl unuttum.. bir de sessizlik hakimdi o gün.  Daha önce öylesi olmamıştı hiç.. o kadar sessizdi ki sessizliğe kızdım. Sonra sırtımı döndüm.. nasıl olduysa uyumuşum.
               
Ya sahi.. yatağın solunda yatmanın nesi kötüydü ki? Ben bir türlü anlayamadım.


E.


7.10.13

Biri pazartesi sendromu mu dedi?

Yoo.. o bana pek uğramıyor bu aralar.. en azından bir süre:)

O halde güneşli bir pazartesinden merhaba!

Güzel bir kahvaltının ardından yapılacak en güzel şey bir kahve ve eğlenceli bir filmdir. Tam romantik komedilik kıvamda bir hava değil mi şu gün? Evet aynen öyle.. ben de aynen öyle düşündüm ve arşivimden en güzel romantik komedi filmini çıkarıverdim. Konu romantik komedi olunca belli kriterlerim oluyor.. yani ne bileyim klasikleşmiş bu tarz filmler yerine günümüzün uyarlamaları pek hoşuma gitmiyor. Tamam evet çok güzel olanlar var ama asıllarını yaşatmanın ötesine geçemiyor bende üzgünüm. O yüzdendir ki eğer canım romantik komedi izlemek istiyorsa klasiklerime sığınırım. Ki başta gelen filmim ise bu konuda tartışmasız: sevgili Bridget’ımdır:)

Aslına bakarsanız Renee Zellweger’ı bu filmden başka bir yerde hiç sevemedim.. ama tabii bu şey ne Hugh Grant için ne de Colin Firth için geçerli olması mümkün dahi olamaz! Onları hep sevdim.. hep olsunlar itiraz yok.

Hiç günlük tuttuğunuz oldu mu? Büyümeye özendiğiniz çocukluk anlarınızda, ya da ergenliğin yüz tutmuş olduğu lise zamanlarında..  ya da günlük demeyelim şu işe biz. Hiçbir şeyler karaladınız mı bir yerlere, yani bir defteriniz var mıydı diyorum, sadece sana özel.. hiç mi olmadı? Çok yazık. Hemen edinin.. hemen! Dimi sevgili günlük severler?

Benim öyle Bridget gibi gün gün tuttuğum tam teşekküllü bir defterim hiç olmadı.. ama hep özel defterlerim oldu. Bir keşfedilse ahh ahh.. çok fena. canım sıkıldıkça, mutlu oldukça yazdığım. Yazdıkça yazı şeklimin bile ruhsal anıma göre farklılaştığını fark ettiğim, yazdıkça eskiyen, yazıları silinmeye yüz tutmuş sevgili defterlerim.. çok fazlalar. Hatta geçen gün mevsimlik olarak yaptığım oda temizliğimde fark ettim ki varlığından bir haber olduğum birkaç defterimsi varlığım daha varmış.. kim bilir daha nerede neler var.. oda oda değil sanki.. annemin deyişiyle çöp yığını!

Bi itiraf* : Atmaya kıyamadığım şeyler o kadar birikti ki.. odam kağıttan kitaptan geçilmez bir halde. Sinema tiyatro konser uçak-tren biletleri, neden topladığımı bilmediğim avrupanın gittiğim her yerinden aldığım bardak atlıklarım, bira kapakları, yok şarap tıpası.. ohoo falanı filanı işte.


                                                                                                  'Bridget Jones Diary'

Bridget’a dönelim mi hadii!

Sevgili Bridget,
Sen umudununu kaybeden kadınlara umut olmuş, sen tüm şapşallıklarına rağmen iki adamı kendi etrafında pervane etmiş seeen! ..neyse:)
Tamam abartmıyorum, sakinim.. Kısaca güzel eğlenceli bir gün geçirmek isteyenlere tavsiyemdir, iki filmini de arka arkaya izleyebilirsiniz sıkılmama garantisi de benden.

-en güzel tavır: tamamen emin olamayan bir adam için hayatımla kumar oynamayacağım. Vay bee Bridget aferin sana! demiştim, evet.

-ve mark darcy’nin uyurken.. bana bakmayı kes demesi de, en güzel sahnelerden biridir. (nokta)

-ilk filmin son sahnesinden bahsetmiyorum. o sahneyi sevmeyen gözüme gözükmesin.

..şimdilik benden bu kadar. Film seansını bitirdiğime göre, bu boş pazartesimi arkadaşlarımla noktalamak üzere dışarı çıkıyorum.. size pazartesi sendromunuzla kolaylıklar gelsin..


E.

4.10.13

Bırak Dönsün!

Ee ne demişler.. “vantilatörü serbest bırak. dönerse serindir; dönmezse hiç serin olmamıştır”

Bugün hava buzdu malum.. kış erken geldi. Zaten şu koca yıl bi güneş yüzü görmedim. Aslında çok da mutsuz değilim bu halden, ben bazılarının aksine yağmurlu soğuk havalarda daha çok mutlu olan azınlık kesimdenim. Belki az biraz manik depresif zamanlarım vurur bu zamanlarda kafama taktak diye.. amma velakin en iyi çözümü de hep tek tercih hakkıyla 12den vurdum ben. Ne olduğunu söylememe gerek yok herhalde.. film!! üstüne laf ettirmem bilirsiniz.

Az buçuk beni bilenler bilir ki.. tek başına sinema keyfi en sevdiğimdir. Mutsuz olduğum anlarda aklıma gelen ilk şey. Aniden pat diye.. bugün de öyle oldu işte..  Çıktım okuldan, soğuk havaya inat aşağı doğru salındım Barbarosta. Sonra kesmedi beni Beşiktaş dedim ben bi Beyoğlu’na uzanayım.. Biletix’de tükenen bir sinema biletinin peşinden:)  

Atlas’ın önü feci bir kalabalık.. FilmEkimi malum. Kuyruk sonuna geçtim ama içeri girebileceğime imkan vermedim hiç. ne yalan söyleyeyim.. sanırım 1saat bekledim dışarda titreye titireye.. ve sonunda elimde biletle koştura koştura çıktım merdivenleri.. bu arada en sevdiğim sinemalardan biridir Atlas. Hele o büyük salonu yok mu of bee!

Biz bir sürü son dakika biletçisi insan işte bir şekilde girdik salona. Çil yavrusu gibi dağıldık dört bir yana. İşte öyle böyle film başladı.. festival filmi evet. Ama sanki gişe filmi gibi salon tıka basa doluydu yahu!! Uzun zamandır hiçbir salonu bu kadar kalabalık görmemiştim. Ee tabii Onur Ünlü olunca mesele.. böyle oluyor sonuç. Sahi kaç kişiyiz biz Leyla&Mecnun severler??
Sırf biz gitsek.. ohhoo!!


                                                                                                    'Sen Aydınlatırsın Geceyi'

Absürtizmin o kıl kadar ince yolunda nasıl ilerliyor bu adam şaşıyorum ya. Hiç tökezlemeden hem de.. baya baya güzel yani! Farklı olmaya çalışmak gibisinden bir durum değil ama, öz’den gelen bir farkındalık eserinden bahsediyorum. Ya da eserlerinden mi desem..

Konu? Her biri farklı bir süperkahraman. Her birinin özel güçleri var.. Cemal dönüşlere takmış misal, şu kız neydi? korsan kitapçıydı hani.. zamanı durduruyor bea!, en iyisi ilkokul öğretmeni: görünmez bir Derya Alabora izliyoruz. Var mı ötesi? Gazoza hapı katık ederek kafayı bulmak gibisi yok ama.. gökten yağan taştan bahsetmiyorum bile.. Her neyse işte anlatmakla olmaz ki, izlemek gerek.. anlatınca komik olmaz ki hem..  Ayrıca bir L&M seversen beni daha iyi anladın sen eminim:)

Oyuncular mı? hangisinden bahsedeyim, nasıl başlayayım.. Böyle anlarda tıkanıp kalıyorum işte..

Ee n’aparsın.. Kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor..


*film ticari satışa sunulmayacakmış.. ve maalesef filmekiminde son seans bugündü. Ama kaçırdım diye üzülmeyin!! Semaver Kumpanya’da izleme şansı hala devam ediyor.. bi bakıverin programa derim.


E.

26.9.13

05:22'

Nasıl bir yılgınlıktır gece sessizliği..

Sessizliğin içinde ses arayışımızdaki acizlikten bahsetmiyorum bile.. Biraz öyle biraz böyle kararsızlığı.

Kararsızlık demişken.. sahi sen bi ara birkaç paradokstan bahsediyordun hani! Geçti mi onların mevsimi.. baş ağrısından başka arda kalan bir şey var mı? Karar mı verecektin bir ara? Doğru mu hatırladım? ..Bazen kulağıma hafiften çalınan ufak tınılı sesler oluyor. Ben gaipten geldiğine inandım artık. Ya da şizofren belirtileri.. ama yok yok gaipten geliyor gibi.. Öff ne fark eder! Benim dışımda kimsenin duymadığı kısa ve keskin sesler bunlar. Hatta bazen enstrümantal oluveriyor.. bazen çığlık kadar rahatsız edici. Ben hem mutluyum hem mutsuzum aslında.. çekirge sesleri gibi işte! Heh tam anlamıyla öyle.. hem rahatsız edici hem huzur verici.. garip.

Karar vermek. Ne itici bir kelime! Nasıl bir vazgeçiş.. öyle değil mi? hep bardağın dolu tarafını gör gör nereye kadar.. hep pollyanna olsak hayat çok pamuk şeker olmaz mı? oysa ben hep kağıt helvayı tercih etmişimdir, kendimi bildim bileli. 

Dün yalnız kalmaktan korkuyor musun diye sordu. Yoo..
Sadece ürküyorum.

E.



23.9.13

'Entel tekerlemesi..'

Okula gitmediğim yeni bir günden daha merhaba!!

Bu sabah kötü kalktığım için herhalde.. ya da hiç uyuyamadığımdan belki de.. ‘belki’yi çok kullandım bugünlerde farkındayım. Sorun yok. Farkında olmak güzel şey, ne de olsa.. Kaç fincan kahve içtim hatırlamıyorum.. hala içiyorum. Neden bilmiyorum, yalnız olduğumda kendimi sızana kadar şaraba vuruyorum, ya da uykumu tümden kaçırsın da tüm gece hortlamış gibi gözümü hiç kırpmayayım diye kahveye. Ortası yok ben de. Gerçi neyin tam ortasını yaşıyoruz ki.. bir şeyin canını çıkarmadan bırakabiliyoruz mu? Zor zanaat..

Uzun zamandır yazamıyorum.. yoo sadece buraya değil. Hiç yazamıyorum. Uygun kelimeleri bulamamak nasıldır bilir misiniz? Sonu gelemeyen çok noktalı cümleler. Ya da anlamanı benim dahi bilemediğim sözcüklerden oluşan anlamsız söz dizileri. Devrik cümle halt etmiş yanında! Her neyse işte.. zorla baklayı çıkarmaya çalışıyorum bugünlerde. Deniyorum ama.. gerçekten.

Dün gece yarısı ya da daha mı geçti hatırlamıyorum. Dedim ki daha önce izlediğim ama sevmediğim bi filme 2. bir şans. Malum genelde verdiğim ikinci şanslar hep kazandı. Hep ‘iyi ki…’ dedim. Size demiş miydim sahi.. “keşke’dense denemekten korkmam ben” diye. Ne kaybedilir ki.. zaman dışında. O kadar boş şeylerle kaybediyoruz ki biz onu. Zaman kadar önemsizleştirdiğim bir kavram yok galiba artık.

Eternal sunshine of the spotless mind..

Eveet.. malum film! Bunu okurken insanların ikiye ayrıldığının farkındayım. Bi kısım ‘aah ne güzeldi, en iyi aşk filmi bencee, böyle aşk görmedim.. bla bla bla’  derken; diğer kısım ‘itörnıl sanşayn of dı sıpotlıs maynd.. bla bla bla’ diye dalgasını geçmekte. Mecnun misali:)

Ben mi? 2. bir şansa rağmen.. hala ve hala.. diğer kısım diye tabir ettiğim. Bazılarına göre duygusuz kesim diye itham edilen yerdeyim sanırım. Evet evet öyleyim. Tüm duygusal saldırılara hazırım! Gardımı aldım.

Tamam.. aslında filmin konusu güzel. Anıların silinmesi falan filan.. oyunculara da lafım yok. Ne haddime hem. Ama bir şey eksik bu filmde. Neden bilmiyorum.. ama büyük bir şey yok. Evet mesajı alıyoruz.’insan sevdiğini beyninden silebilir ama kalbinden silmek başkadır başka’. Tamam kabul. Ama ne eksik biliyor musunuz! Komik gelecek belki ama.. aşk eksik bu filmde.
Ki ayrıca bu filmin böyle bir ismi olmasa bu kadar olay yaratacağına da nedense inanasım gelmiyor. 

Vee olmazsa olmaz.. film sonu sorumuza geliyoruz!! –sen hatıralarını silmek ister misin?
Hayır.



**aa bu arada bence filmin tek güzel yanı.. buydu: dinle!!

E.