Hep seçimler yaparız. Seçim demek ne kadar doğruysa tabi. Bazen isteyerek bazen zorla bazen de tesadüfen olur. Sen seçtiğini sanırsın ama aslında o seni seçmiştir çaktırmadan. Önce korkarsın, kaçarsın, ağlarsın belki de; sonra alışırsın, seversin, gülersin hatta. Zorunlu veya değil seçimlerimizi itirazsız yaşarız biz. Ne kadar şikayet etsek de kabul etmeliyiz ki boyun eğeriz çoğu zaman bu seçimlere. Geriye de sadece keşkeden öte geçemeyen sözcükler salatası kalır.
Bir de bu seçime maruz kalanın yanındakiler vardır. Hep dillerinde: “ben olsam şöyle olurdu.. iyi ki senin yerinde değilim..” gibisinden bi ton laf. Empatinin pek uğramadığı, adı var kendi yok durumu tam da bu olsa gerek. Bilmem ki empati için insanlığı mı insanları mı sevmek gerekir? Her neyse zaten her ikisi de herkesin aradığı ama bulamadığı ender şeylerden değil mi sonuçta.
Peki aşk?
Biraz önce bi film izledim. Dvd kapağında ‘aşkı asla sen seçemezsin.. o seni seçer’ yazıyor. Tıpkı bi şarkı gibi.. frankie and johnnyhttp://fizy.com/#s/1dlaag
“Yalnız olmaktan korkuyorum. Yalnız olmamaktan korkuyorum. Olduğum ve olmadığım, olabileceğim ve hiç olamayacağım şeyden korkuyorum. Hayatımın sonuna kadar işimde kalmak istemiyorum ama bırakmaktan korkuyorum. Ve sadece çok yoruldum biliyor musun, korkuyor olmaktan çok yoruldum” –Frankie
New York’un o karmaşasını bikaç metrekareye sıkıştırmış olan küçük bi lokanta-apollo cafe- ve içinde pişen çok lezzetli bi aşk. Michelle Pfeiffer-Al Pacino yani Franki and Johnny. Tıpkı bi şarkı gibi..
dipnot*: Frankie’ye göre onlar çırpılmış ve pişmiş yumurta kadar farklılarmış –çok sevdim ve dvd arkasından çaldımJ-
bir de Johnny’nin yaptığı o patatesli gülden bende istiyorum^_^
bunu da dinleyinhttp://fizy.com/#s/172nfj
E.
Çok merak ettim şimdi filmi. Hemmmen indirmeye başladım. :)
YanıtlaSil