(Bi oyunu okuması ayrı izlemesi ayrı zevktir.. Samuel Beckett'ın Godot'yu Beklerken'i ayrıdır tabi!! herzaman.. yazdıklarımı karıştırırken tozlu klasörlerden çıkardım aşağıdaki cümleleri. yazmışım bi zamanlar işte.. ne önemi var:))
Godot’yu beklemek gibi bir şey olsa gerek bu da işte..
yaprakları dökülmüş bir söğüt ağacı gölgesinin himayesi altında..
Güneşe çıkmaktan bi o kadar korkan, bi o kadar da gölgede
diken diken olmuş üşümüş kollarını ısıtmak için güneş ışığına ihtiyaç duyan
genç kızın dramı..
Hep en iyisini, hep kurtarıcıyı bekleriz. İnanırız ki
hepimizin hayatında bi Clark Kent var ve her an bi telefon kulübesinden
süperman olarak hayatımıza dalış yapacak.
Süper kahramanların gerçekliğine inanırız biz taa küçüklükten beri.. oysa ki rüyalarımızı, oyunlarımızı süsleyen kırmızı pelerinli kahramanlar şimdilerde
yerini hayal kırıklıklarına bıraktı.
Yani çok oldu inançlarımızın suyunun çekildiği, o yıllardan
uzaklaşalı. Prenslerin, kahramanların varlığının sadece masal kitaplarında
olduğunu biz büyüyünce öğrendik. Ama sonuç? Değişen bir şey yok gibi.
Ben hala Godot’yu bekliyorum mesela.. hayatın
anlamsızlığından kurtarması için.. bi amacımın olması için.. sırf onun için sabrımın
sınırlarındayım şu sıra..
Yani anlayacağınız o söğüt altına mecburum ben yaşamak
için..
Ne diyordum ben…
Bir türlü gidemiyorum buralardan.. hayat işte..
E.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder