14.8.14

Ölmek..

“ölmek, bir sanattır her şey gibi.”

Geçen gün Robin Williams’ın ölüm haberini alınca içime garip bir hüzün düştü. Ne de olsa bu adam benim çocukluk kahramanımdı, kahramaların ölmesine alışık değildi bu bünye. John Keating’di o, kaptanımızdı. Şiiri de sinemayı da bana sevdiren ölü ozanlar derneğiydi. Kendi hayatına nasıl son verdi, nasıl yaptı bunu? Nasıl bir cesaretti o, nasıl bir yokluk hissi? Domates keserken yanlışlıkla elimi kessem, o yara izi hiç kapanmayacakmış gibi gelir; canım yanar. Nasıl oluyor da bu denli kendinden vazgeçebiliyor insan? Nasıl oluyorda geriye bakmayı aklına getiremeyecek kadar kör olabiliyor?

Böyle işte.. ölümü üzdü, tüm ayrılışlar gibi. Bir sabah kalktım ve bir kahramanım daha öldü. Artık onlara inanmıyorum.

Sonra dün aklıma Metin Kaçan geldi. geçen yıl kendini boğaz köprüsünden serin sulara bıraktığını hatırladım. En son ne yazmıştı? “iyi bir şey olsaydı ölüm önce tanrılar ölmezdi”

Wirginia Wollf, Ernest Hemingway, Nilgün Marmara… “hayatın neresinden dönülse kârdır” demişti, kırmızı kahverengi defterde; kağan’ın “hayat yine üzülmeye değer” demesine rağmen. Köprüden önce son çıkışa kalmadan, ölelim demişti. Yaşamayı hiç hissedemeden.. 

Peki ya ölümü tanımlamaya çalışan Beşir Fuat? Ona söyleyecek söz bulamıyorum..

(gecenin bir yarısı bir gün oturup teksasta idam edilen mahkumların son isteklerini okumuştum. dün gece de yine öyle bi geceydi. tüm gece intihar eden yazarların/şairlerin yazdıklarını okudum. sonra içim karardı, uykum kaçtı.)



Peki Sylvia Plath? intihar gecesi. Bir bardak sütle bir dilim ekmek.

Bu kadının kelimeleri o kadar naif ve kaliteli ki. İnsanın içine işliyor. En güneşli günde bile Londra’nın grisinde boğuluyorsun. Hayata mutsuz olmak için gelen insanlar vardır ya, Sylvia da onlardan biri. Kendisini bir insanın negatifi gibi gören kadından bahsediyorum. Öyle basit mutsuzluk tanımından bahsetmiyorum, başka bir şey bu. tanımlayamıyorum.

“hiç yok etmeyi istediğin bir şey oldu mu?”

Sylvia Plath’ı tanımak istiyor musunuz hala.. eğer öyleyse.. SYLVİA’yı izleyin! (manik depresif atağı garanti)


*bu arada Gwyneth Paltrow’dan başkasını düşünemezdim.

E.

5 yorum:

  1. İntihar etmenin düşüncezilik ya da geçmişi aklına getirememk olduğpunu düşünmüyorum. Arada sıra da aklından geçiren biri olarak söylemem lazım ki bu da bir hastalık, nasıl hastalındığında fiziksel bedenin ruhunu taşıaycak gücü bulamayıp ölüyorsan, ruhunda hastalanıyor ve fiziksel bedenini taşıyamacak duruma geliyorsun, her şey varlığın bile acı vermeye başlıyor. bu acıyı kendin dindirmek istemende bana çok uzak bir seçenekmiş gibi durmuyor açıkçası.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. intihara ötanazi gibi bakmayı hiç düşünmemiştim. ama düşününce.. haklı olabilirsin evet.

      Sil
  2. yapma o zaman gece gece öyle şeyler. kim ister depresyon yaaa. :) sen kendine kahraman yapma o zamaaan bi de :) ölü ozanlar derneği ne film yaaa :) sylvia okudum kitaplarını ama filmi bilmiyodum izlerim (gündüz) :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. izle izle.. ama yağmurlu havalarda ve geceleri izlemekten kaç:))

      Sil
  3. film seçkisi 21
    deep not ve duyurular.
    bu yazılarıma baksan yaa.
    sen varsın iştee :)

    YanıtlaSil