Ot Kafe
Salı
...
“Jehan Barbur! ses burada..
buradan mı geliyor?” diye bir kız koşarak içeri girdi. Tam o sırada cam kenarındaki
kadın kafasını dergiden kaldırdı. Kedi, cam kenarındaki renkli minderlerin
üzerine zıpladı. Şarja bırakılan bir telefon garip bir melodiyle çaldı. Bir
motor fazla gürültü çıkararak geçti. Dışardaki masaların birinde oturan tiz bir
ses havaya kalkan toz yüzünden sinirlendi. Garsonun ayağı takıldı, niğde gazoz
tuz buz oldu. Kahve yapan çocuk, koşarak giren kıza cevap verdi. Şarkı bitti,
bir başkası çalmaya başladı. Köşede oturan çocuk kahvesine biraz süt istedi,
karşısındaki kız ise demli bir çay. Kedi sıkılmış olsa ki dışarı çıktı. Şarjdaki
o garip melodi tekrar çaldı. Demli çay içen kız süte bozulmuş olsa ki
sinirlenip kalktı. Çocuk bir demli çay söyledi. Cam kenarındaki kadın kafasını
bir kez daha kaldırdı, bir demli çay da o söyledi. Telefon yine çaldı.
Kapıdan içeri girdim. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un bilmediğim bir şarkısı çalıyordu. Bu ayın sayısını soldaki raftan
alıp köşedeki masaya oturdum. Menünün gelmesini beklemeden, bir niğde gazozu
söyledim. Siparişi vermeden bir de ayak
üstü muhabbet ettikten sonra şarjı biten telefonumu uzaktaki prize takması için
çocuğa verdim. Sonra bir kız koşarak içeri girdi..
Telefon sustu. Tuvalet kapısının
yanındaki notu hatırladım, güldüm. O
garip melodi tekrar çalmaya başladı. Cevap verdim:
“sadece tuvaletleri değil
birbirimizi de bulmak istediğimiz gibi bırakalım."
Kahveyi yapan
çocuk güldü. Hesap alan kız da güldüğünü belli etmemek için ağzını kapattı. Cam
kenarındaki kadın tiz bir kahkaha attı. Köşedeki çocuk bir şeyler mırıldandı. Tam o
sırada aynı motor ters yönden aynı gürültüyle geçti.
Sonra..oturdum. “gazoz kalsın”
dedim.
Demli bir çay söyledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder