“Eğer gerçekten bana
dokunabilseydin.. tüm bunlardan uyanabileceğimi düşünüyorum..”
Hayatımızı hep erteliyoruz.. o ve
ya bu sebepten. Sadece erteliyoruz, pek bi alışkınızdır biz yarın yaparız
demeye ne de olsa dimi? Ben hemen işe koyulduğumu hatırlamam mesela, hep bi
sonraki güne bi sonraki haftaya atarım.. konuşmaları, başlangıçları..
Peki ya tüm bu yarınlara inat,
aniden gitmek gerekirse? Yarım kalmış onca iş.. onca hikaye varken.. geri
dönmesi mümkün olmayan bi yolculuksa çıktığın bu amansızlık.. o zaman ne yapmak
gerek?
Şu aralar o kadar fazla ‘anı yaşa’
felsefesiyle doluyum ki.. yapamayacağımı bile bile..
Günlük konuşmalarımızda bazı
tabularımız vardır bizim.. söylemememiz gereken şeyler, duymamamız gereken
şeyler.. ölümde bunlardan biri değil midir? düşünmek bile yasak uyarısına
maruzdur..ama farkında bile olmadan büyürüz biz, büyüdükçe hayallerden uzak
gerçeklerle yüzleşiriz.. ölümden mi korkuyoruz biz? Yoksa istediğimiz şeyleri
yapamamaktan mı? eksik kalmaktan..
Gece yarısı film izlemelerini pek
bi severim.. hatta gece yarısından öte sabaha yaklaşan saatlerde, evin
sessizliğinde sadece filmin yaydığı ışıkla keyiflenirim ben. Sanırım ben
geceleri gündüzlerin üstüne taşıyanlardanım.. gece uyanık olmanın huzuru^^
Uyuyamamanın verdiği şey midir bu
huzurla karışık düşünce nöbetleri? Ya da bunların yüzünden midir uyuyamamak?
İşte dün gece tam yatmak
üzereydim ki televizyondan bi film göz kırptı bana.. just like heaven.. daha
önce izlemediğim, üstelik izlemek istediğim.. tabi ki en kolay fedakarlık
yaptığım şey olan uykuyu bi kenara atıp filmi izlemeye koyuldum.. aslında
televizyonda film izlemeyi sevmem, o en can alıcı yerlerde dann! Diye giren
reklam müziği tüm keyfimi kaçırır.. o kadar çok reklam olur ki hatta.. filmden
uzaklaşır, öylece kendinizi reklamları izlerken buluyor olursunuz. Ama işte gece
olunca iş böyle olmuyor.. sadece tek reklamla güzel bi film izleyebildim..
laptop ekranı&kulaklık’tan uzak bi film seansı yaptım.. (tabi altyazılı,
herhalde tek tahammül edemediğim dublaj!!) böyle işte.. tatlı bir romantik komedi sonrası uykuya dalıyorum ben de..
Bi film izliyorum.. yine pişman
olmaktan korkmalar, keşkeleri hayatından def etmeler..sonra bi bakıyorum..
radikal kararlar..
Sonra mı? şişirdiğin balon
sönüveriyor.. biri çuvaldızı dann!! diye batırıveriyor… kimi ben.. kimi sen..
kimi o..
Yine firar..
dipnot*: Reese Witherspoon.. ilk defa sevdim desem^^ ve bence Elizabeth çok haklı Lizzy ne ya!!
dipnot**: San Francisco^^
-çocuktum, o zamanlar ‘full house’ diye bi dizi vardı.. bilmem hatırlar mısınız?
Jenerikten bi araba Golden Gate Köprüsü'nden
geçer.. işte bir itirafım olacak bu konuda size..:) ben o zamanlar o köprüyü
Boğaziçi Köprüsü sanardım.. oranın San Francisco olduğunu öğrendiğimde.. resmen
tüm çocukluk hayallerim suya düşüp boğuldu.. ahh ahh çocukluk aklımı seveyim^^ hala bu şehri görünce gülerim, o zamanki halime.. daha kim bilir nereleri nereler, kimleri kimler sandım:)
dipnot***: ya bi de.. filmi izlerken aklıma Ruhsar geldi.. bi de ona güldüm:) şuan bile içimden jenerik müziğini mırıldanıyorum.. kaç yıl geçmiş unutmamışım hala.. gereksiz her şeyi hatırlama konusunda üstüme tanımam^^ unutanlar için tıktık^^
özlüsöz*: "Tanrı içkiyi insanlar sosyalleşsin diye yarattı; erkeklere cesaret verir, kadınları rahatlatır!"
E.
özlüsöz doğru çıkarımlı bir söz olmuş :)
YanıtlaSiltoplum içerisindeki sınırlarımızda da sonuna kadar haklısın. ne denilirse denilsin çerçevesi yokmuş gibi görünen bir hayat sunuluyor önümüze, ve nasıl sunulduysa başımızı eğip karnımızı doyurabildiğimiz kadar diyoruz çoğu zaman.
ölümden ne kadar bahsetsem o kadar yadırganırım ben. sanırım pembe dizilerle büyüyen bir insanlıktan daha fazlasını beklememeliyiz.
köprü olayı tebessüme boğdu beni. benim de çocukluktan kalma çok komikliklerim var öyle. ah ya, ne masumca..
özlü söz süper^^
Silpembe dizi konusunda çok haklısın.. çerçeveyi yok gibi görmek.. tam bi üç maymun örneği belki de..
allahım ben bu filmi öyle çok severim ki sana anlatamam!
YanıtlaSilben de çok sevdim ki Mia'm^^
Sil