24.1.15

"İnsanlar öldürülürken susulmaz."

Yirmidört yaşımdayım ve bugün yirmidört ocak. Özgür Mumcu'nun bugün yazdığı yazısında söylediği gibi, takvimle kavga etmenin bir faydası yok belki de ama.. elimden gelmiyor. Şu sayılarla aramı bir türlü düzeltemiyorum..



“İşte böyle babacığım, bazen de gerçeklik buhranlarına kapılıyorum..”

Bir gazeteceyi üstelik iyi bir gazeteciyi kaybetmenin acısını hepimiz biliyoruz. Ülkemiz bu konuda hiç eksik hissettirmiyor sağolsun. Ama ben size başka bir acıdan bahsedeceğim şimdi. Bir babanın gitmesinden, bir babanın çok normal bir sabahta çok normal bir vedasından; ve bir daha o eve dönememesinden bahsedeceğim. İşte bu kaybı herkes bilemez; anladığını söyler ama o sadece anlamaya çalışmaktır. Bazı acılar yaşanmadan kendini hissettiremez.

Ölüm yıldönümü nedeniyle yok olmuş arabayı görüyorum her yerde;  fonda ‘uğurlar olsun’ çalıyor. Hangi televizyon kanalı bilmiyorum, gerçi ne fark eder. Yirmibir yıl diyor; yirmibirinci ölüm yıldönümü. İyi ki mezar taşına ölüm yılını yazmak gibi bir geleneğimiz var diye düşünüyorum, o da olmasa bir gün bile hatırlamayacağız.

İşte bir gazeteciyi kaybetmek böyle hissettiriyor. Bir sabah kahvaltı ederken açtığımız televizyonda bir gazetecinin ölüm yıldönümünün bugün olduğunu görüyoruz; ağzımıza attığımız ekmek boğazımıza diziliyor, yutalım diye çay içiyoruz sonra. Bu kadar.. bir çay içimlik hatırlıyoruz işte. İçimiz burkuluyor, ufak bir hüzün çöküyor belki.. o kadar.

Sonra Özge Mumcu’nun Cunda’daki o kitapçıda babasıyla çay içişlerini anlattığı yazısını anımsıyorum. Küçük bir kız çocuğunun babasıyla yaşadığı çok normal bir anı. Babasını hem televizyonda hararetli tartışmalarda hem de evdeki sevimli halleriyle gördüğü zamanlardaki şaşkınlıktan bahsediyor. O küçük kızı düşünüyorum; hayal dünyasında babasını nasıl bir kahraman yaptı acaba. O gün evden çıkarken babasını öpebildi mi? Bunları düşündükçe gözlerim bulanıklaşmaya başlıyor, sanırım ağlıyorum. Bir babanın gidip gelmemesi, nasıl çok normal bir günü kabusa dönüştürüyor biliyorum çünkü.  Kızıyorum biraz. O kızı babasız bırakan her kimlerse onlara, bunu bulmaya çalışmayanlara, belki de direkt ölümün kendisine kızıyorum.  Sonra da yarım bıraktığım buz gibi çayı bir dikişte içiyorum.



Ben yirmiüç yaşındayım, yani Uğur Mumcu öldüğünde iki yaşındaymışım. Annem tüm gün ağlamış, ben hatırlamıyorum kuzenim anlatıyor. Annemin cenaze için Ankara’ya gitmediğine şaşırıyorum, herhalde ben çok küçüğüm diye bırakamamış olsa gerek. Bizim evde böyle adamlara annemle babam hep değer verdi. Ben kendimi bildim bileli.. böyle yetiştim. Evde sürekli Uğur Mumcu adını duyardım. Çocuk aklım onun kim olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Hem televizyondaydı hem gazetedeydi.. herhalde ünlü biri dedim. Ama annemle babam neden bu kadar çok konuşuyordu. Yoksa bu adam bizim akrabamız mıydı?

Altı yedi yaşlarındaydım daha fazla dayanamamış olsam ki, anneme sordum. “Uğur Mumcu kim?” yirmidört ocaktı, hatırlıyorum. Elektrikler kesilmişti, annem mum ışığında gazete okuyordu. Bazen yüksek sesle okurdu ben de dinlerdim. Sorumu duyunca tekrar gazeteye dönüp yüksek sesle okumaya başladı. Bir köşe yazarının ağzından, Uğur Mumcu’yu dinledim o gün. İşte ben o gün tanıştım onunla.
O günden beri de, ne zaman yirmidört ocak olsa o günü hatırlarım. Annemin babam eve gelmeden önce okuduğu o gazeteyi; sonra birlikte sofra hazırlamamızı. Babamın aldığı o renkli mumları. Sonrasında da elektrikler kesildiğinde oynadığımız, gölge oyunlarını.

Bazen bunların hepsinin bir hayal olduğunu düşünüyorum; eve mum getiren babamı nasıl bir kahraman olarak gördüğümü. Sonra gözümü kapatıyorum, yüzü gözümün önüne geliyor; gülümsüyor bana. Ama konuşmuyor.. kendimi ne kadar zorlasam da sesini hatırlayamıyorum.
Patlamanın sesini duyduğunu düşündüğüm o küçük kız çocuğunu hatırlıyorum yine. Ağlıyorum.. bazı sesler ne kadar unutmak istersen iste kendini hatırlatıyor..


Çocukluk hayallerim bitiyor böylece, büyüyorum. Büyüdükçe korkuyorum. Süper kahramanlara inandığım o yaşları özlüyorum. İşte böyle be baba, “bazen de gerçeklik buhranlarına kapılıyorum..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder