Mavisiyle gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına sebep olan
güzel tiffany kutusuyla başladı her şey.
İçinden çıkması muhtemel bilmem kaç karat, rengiydi, parlaklığıydı,
kesimiydi derken hayatın anlamı haline gelen bir tek taş pırlanta..
Kadınların özünden gelen bir şey olsa gerek ki.. çoğumuzun
çocukluktan beri hayalini kurduğumuz, kimilerinin bunun için yıllar yılı
fotoğraflar biriktirdiğini defterler sakladığını bile gördüğümüz, esas gün. Marion
St. Claire’ın da dediği gibi.. “siz ölüydünüz, bugün tekrardan doğuyorsunuz. Bunu
unutmayın” Düşünün o kadar mühim, o kadar kıymetli!
Bu lafın üstüne bir de deniyor ki size… bu bi kaç saati
başka biriyle paylaşmak zorundasınız. Çocukluktan beri, kendini merkez haline
getirdiğin o günü paylaşmak.. lafı bile edilemez! İster bu kişi kardeşin olsun
isterse de en yakın kız arkadaşın. Böyle bir zorlamayla karşılaştığı anda en
masum kadın bile birer cadıya dönüşüp, süpürgelerine atlarlar. Ki nitekim öyle.. Emma ile Liv’in gözlerindeki
savaş hırsı, inanın Truva için verilmemişti. Korkulur bu gelinlerin savaşından…
Bu düğün dediğiniz şey iki kişinin evlenme olayı değil mi? Nedir
bu kadınların megalomanlığı diyen erkekler varsa unutmadan söyleyeyim.. bunu
sakın kız arkadaşınıza söylemeyin. Şu unutulmamalıdır ki.. düğün denilen şey
her ne kadar bir çiftin evliliği olarak görülse de arkasında sakladığı sırlı
camdaki can alıcı gerçek, her şey gelin için olduğudur. Ve etrafındaki insanların tek
görevi, bol bol geline iltifat etmekten ibarettir. Olay bu! Bunu hiçbir kural hiçbir
zaman değiştirmez. Yani öyle büyük hayallere kapılmayın sevgili damatlar ve
sevgili kayınvalideler..^^ bu oyunun tek başrolü vardır, diğerleri figürandan
öteye geçemez.
Emma ile Liv’e dönecek olursak..
Serde bir düğün cadısı olma potansiyelim olduğundan olsa
gerek pek bi sevdim, pek bi eğlendim ben bu filmle. İlk izlediğimde de, ikinci
kez izlediğimde de aynı gülümsemeyle izledim. Ve iki izleyişimin sonunda da aynı soru beni
karşıladı.. ya sen de böyle bir durumla karşı karşıya gelirsen?.... tercih, vazgeçiş,
düğün, baş nedimen,.. aman tanrım! Rüyanın
kabusa dönüşmesi bu olsa gerek..
Ama esas olan ne biliyormusunuz..
Eskilerden kalma bi kutudan çıkan bir mavi tokada bulduğunuz
çocukluk masumiyetini hatırlamak. Tekilanın arkasına saklanan arkadaşlığı
yeniden canlandırmak.. iyi ki anıları o
küçük kızlar hep saklar.. unutulanlar hatırlansın diye…
dipnot*: düğün organizatörü mü olsam diye düşündüğüm ikinci
film^^ ilki 27dresses’dı.. ya da daimi nedime olsam falan.. tam benlik^^
dipnot**: Bryan Greenberg de varmış burada! Hem de adı Nathan:) benim bu isme karşı bi zaafım var
sanırım. Beni vurdu tam kalbimin orta yerinden, üstelik bir de dergi
yazarıymış. Daha ne olsun^^
dipnot***: Anne Hathaway’i pek severim zaten de burada Kate
Hudson’ı daha bi çok sevdim. Ki daha
önce bi yazımda gören varsa bilir benim Hudson hakkındaki gelgitlerimi.. tıktık^^
"Marion St. Claire: A wedding marks the first day of the rest of your life. You have been dead until now. Were you aware of that? You're dead right now.
Emma: I understand.
Marion St. Claire: Angela, for example, will die dead. "
Emma: I understand.
Marion St. Claire: Angela, for example, will die dead. "
E.
ha ha , şuna çok güldüm (çünkü doğru)
YanıtlaSil"düğünler sadece gelin içindir":)
biz de yalana yer yok:))
Sil