Ve her şey bir anda değişebilir..
Hepimizin kendine ait küçük
sırları vardır.. kendimize, ailemize, arkadaşlarımıza gizli gizli fısıldadığımız
küçük beyaz yalanlar..
Ama asla olanları
haykıramadığımız, gerçeği kabullenemediğimiz, kabullenmek istemediğimiz onca
yük.. beynimizde, kalbimizde, dilimizin ucunda ağırlaştıkça ağırlaşır.. ama
cesaret denen o şey pek uğramaz o anlarda.. kulaklar tıkanmaktan sağır hale
gelmiştir, dilin lal olmasından bahsetmiyorum bile..
Sadece durursun.. boş boş tek bi
noktaya diktiğin gözlerin anlatmaya çalışır bir şeyleri çaresizce.. ama o da
tek başına beceremez ki.. olmaz. Başarmak imkansız bir hal almıştır artık.
Ve bazen yalanlar ortaya çıkar..
her şey bitiverir aniden.. kırar, yorar, gücendirir, pişman eder.. sonra da
sırf seninle dalga geçmek için köşe bucak saklanan o güzel günler, görüntüler,
fotoğraflar gülümseyedurur; sen zorladıkça hayatı.
Arkadaşlığın verdiği o büyük
haz.. bazen çok büyük bir yüke dönüşür. Ailenden bile öte gördüğün arkadaşlar
vardır hayatında kimi zaman.. yalan söylemeyi beceremediğin, kaçamadığın,
bırakamadığın.. ama yine de tüm bunlara rağmen insanoğlunun özünden gelen bi
özellik olsa gerek.. yalanlar söyleriz inatla. Kendimize, en yakın
arkadaşlarımıza.. bıkmadan, usanmadan… tüm yüzsüzlüğüyle…
Sonra bi anda bi telefon, bi
mektup.. her neyse işte bi haber geliverir uzaktan… yakınında durmanın
gerekliliğine inanmana rağmen kaçtığın birinden..
Sonra bi anda gider o.. hiç
gelemeyeceği bir yere.. aniden..
Sen pişmanlık denen o lanet
duyguyla en hazin şekilde yüzleşirsin.. kelimelerin anlamsızlığından yakınır,
ağlamanın tuzlu kalkanına sığınıverirsin.. ama bilirsin.. ağlamak en gerçek
yalandır hal böyleyken… hem de küçük bir yalandan daha fazlası..
-sonra bi cenaze kalkar.. siyah
giyinen insanların arasından.. matemli soğuk havada. Sana kalan ise.. son
olarak görevini yerine getirdiğin o resmi törendeki gerçek kaybın asil duruşu…
yalana sığınamadığın tek noktada.. siyahlar içinde..-
Halen anlatacağın onca şey varken…
kaybetmek…
Aslında ne var biliyor musunuz? Küçük
beyaz yalanların tek gerçeği o tuzlu suydu.. dudaklarımda dakikalarca
hissettiğim, o tuzlu tat!
'Les Petits Mouchoirs-little white lies-'
dipnot*: müzikler çok çok iyi!!
dipnot**: film o kadar işledi ki beni
ilk dakikasından son dakikasına kadar.. böyle hissettirmeden kanıma girdi. Sonra
bi baktım ki.. Ludo benim de arkadaşım oluvermiş 148 dakikada. Sonra kaybetmişim
onu… içten bi Fransız filmi… daha başka söze gerek var mıdır ki…
dipnot***: Morion Cotillard^^
dipnot****: oyuncu olarak pek çok sevdiğim Guillaume Canet.. bu filmle birlikte tanıştığım
senarist ve yönetmen kimliğiyle beni bir kez daha büyülemeyi başardı^^
E.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder