Dışarıda deli gibi yağmur
yağıyordu. Kadın yere kadar uzanan pencereden gelen geçeni izliyordu. Gri
pardesülü kadının çocuğunun elini nasıl sımsıkı sıktığını; şu liseli çiftin
nasıl o küçük şemsiyenin altında yürüdüklerini; sonra o adam. Siyah deri
ceketli, yağmuru hiç umursamadan sanki güneşli bir günde sahilde yürüyüş
yapıyorcasına sallana sallana yürüyen, o kır saçlı adam.. Kadın derin bir iç
geçirdi, sokakta yürüyen o adama ne çok imrenmişti şimdi. Hiçbir şeyi
umursamadan yürümek.. ne çok isterdi; sadece burada durup hiçbir şey düşünmeden
öylece bakmayı. Oysaki aklında türlü türlü senaryolar akıyordu sapıyordu
kaçıyordu.. kadının derinden iç geçirmesini duyan adam mutfaktan elinde kahve
fincanlarıyla çıka geldi. Dumanı tüten kahveler kadının en sevdiği kalın saplı
sarı kupalardaydı. Kadının en sevdiği görüntüydü bu; he bir de kadehli olan
sahneler vardı ki onun yeri apayrı. Adam
fincanları uzattı, hafiften gülümsemeyi de unutmadı. Zaten hep öyle yapıyordu;
ne zaman kadının yüzünde o bilindik huzursuzluğu görse o sevimli yandan
gülümsemesini yerleştiriyordu o küçük suratına.
Kahveleri bitene kadar hiçbir şey
konuşmadılar.. geçen günkü ‘uyumsuz oyuncaklar..’ lafını bir daha açmadılar..
oysa kadın hala anlamamıştı adamın ne demek istediğini. Ama soramadı, nedendir
bilmiyorum konuşmak istemedi herhalde, ya da konuşursa gideceğinden korktu. Kim
bilir.. Biten kahvesini hafifçe yanda duran fiskosa koyan adam, kadınınkine
benzer bir iç geçirdi. Sonra da önemli bir konuşma yapacak gibi, boğazını
temizledi. Kadın bunu duyuyordu ama hala dışarıda yağmurdan kaçan insanları
seyrediyordu. Adam tekrardan ağzını açtı, ama yine çıkmadı kelimeler.. ne
söyleyecekse. Sonra kadın dayanamadı ona döndü; o cesaretle konuştu adam.
“İnsanlar seni yarı yolda bırakabilir. Bunu biliyorum ve bunu bilmek mutlu
olmamı imkansızlaştırıyor” dedi bir çırpıda. Kadın yine o şaşı gözlerle baktı
bi süre.. sonra yine kafasını yağan yağmura çevirdi; sessizlik yağmurun cama
çarptığı sesleri daha da bir belirginleştiriyordu. Yağmurdan çok dolu gibiydi
artık.. sert sert çarpıyordu. Kadın başını yoldan çevirmeden “korku” dedi. “bir
şeyden korkmak biraz da onun geleceğini beklemektir”. Kimden alıntı olduğunu
anlamayan adam bu kez daha şiddetli boğazını temizledi. Bu kez daha uzun
konuşacaktı sanırım. Yüzü pencereye dönük olan kadına bakarak “bir keresinde
bir kızı sever gibi olmuştum; bu kız bana söylemişti, her şey gibi aşk da
soluklaşır demişti. Kendi de soluk benizli, zayıf bir şeydi. Dediği gibi
olmuştu. Aşk da soluklaşmıştı. Artık ne sevgi kalmıştı, ne ülkü, ne de itici
gizli mezhep. Hepsi tutuklanmıştı. Eve kapanmalıydı insan, daha hiç
çıkmamalıydı, gerçekten çıkmamalıydı. Çok yoruldum diye söylendim, bir ağacın
gölgesine yaslanıp; dolaşacak, evden çıkacak gücüm kalmadı” dedi.
Kadın cümledeki noktayı görmeden dönmüştü
adama. Aynı adamınki gibi yandan bir gülümseyişle şaşı şaşı baktı yine.. “Oğuz
Atay” dedi.
Yağmur hala aynı hızındaydı..
birbirlerine bakıp güldüler, öyle basit bir gülümseyiş değil bu kez farklıydı. çok
güzel güldüler..
E.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder