27.8.11

Başka bir aşk..

      Susmak çoğu kez konuşmaktan daha çok şey anlatır. Hani bi an göz göze gelirsin ve o an anlatırsın her şeyi. Tek bir bakış, sözlerden daha çok kendini tanıtır. Daha saf, daha dolaysızdır.
    Seslendiğinde dönüp bakmaması, hiçbir zaman ona şarkı söyleyemeyecek, dans pistinde birlikte ritme kapılamayacak olman, müziği hissedememek.. Kulağa yaşanması çok güç bir durum gibi geliyor, ki öyle. Ama işte o bakıştaki anlam, kurulan bağ var ya an gelir her şeyi siler süpürür. Sesin işaret dilinde hayat bulur, gülüşün onun için en güzel enstrüman görevini üstlenir.
     Gün içinde o kadar çok gereksiz konuşmayı dinlemek sorunda kalıyoruz ki. Hep geri planda türlü türlü sesler. Saçma, gerekli bi sürü bilgilerin aktığı ses dalgaları; gün sonunda başına saplanan ağrının en büyük nedeni. İşte tam o an; sakin koy’un, seni rahatlatan sukunet, sessiz dünyasıyla seni bekleyen sevgili yanı oluyor. Aşkın engel tanımaz hali seni her akşam evinde bekliyor. Kimi zaman tökezlese de kendisini umutsuz hissedip pes etse de yol ortasında; sonunda aşkın dilinin her yerde olduğu gibi olmasının gerekli olmadığını görüyor ve kendi dilleriyle konuşmaya başlıyor. Başkasının bunu anlaması değildir önemli olan; esas durum hiç konuşmadan anlaşmanın verdiği tarif edilemez his. Kimsenin anlamadığı ama senin bildiğin.
      Başka dilde aşk, içinde bir yere bir şeylerin saplandığını hissedeceğin türde bir hikaye. Zeynep ve Onur. İki farklı dünya, iki farklı dil, ortak bir aşk.

                                                                                'Başka Dilde Aşk'


     İlk defa sinemada izlediğimde, tam kalbimin ortasında bir yumru, çıkmayı bile beceremeyen bir hıçkırık ve gözümden akan bir damlar yaş vardı bende. Salondan çıktığımda, kulağımda hep Mor ve Ötesi’nin ‘ayıp olmaz mı’sı, dilim de ise filmi benimle izleyen arkadaşıma anlattığım filmin an be an diyalogları benimle birlikte eve giden yoldaydı. Mert Fırat’ın harika ötesi performansı, konuşmadan bütün duygusuyla içindeydi filmin. Hep hayran olmuşumdur zaten işitme engellilerin hiç bir şeyi dolandırmadan anlatabilme durumuna. Demek ki edebiyat yapma dedikleri sadece sözlerle oluyor. İşin içine sözler girdiğinde dolanmadan gidemiyorsun varacağın noktaya.
   Hımm.. o zaman aynı dili konuşan insanların dışarıda kurdukları ilişkilere baktığımızda, sorarım; peki  konuşmadan anlaşabilir miyiz?
- Daha sade, daha saf, daha yalın olduğu için; cevabım kesinlikle evet..


   E.

1 yorum: